Önceki gece yarısından beri Türkiye'nin duyarlı insanları bir yandan televizyonları, internet sitelerini izliyor; bir yandan da telefon trafiği ile
"Neler oluyor?" diye soruyordu.
Nedeni bildiğiniz gibi, gece yarısı Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan bildiri.
Aslında bildiri demek çok hafif kalır. Çünkü son yılların en sert açıklaması bu.
Bir anlamda
"muhtıra" demek daha doğru.
Birçok insana sürpriz gelse de böyle bir hazırlığın olacağı bekleniyordu.
Çok değil bir gün önceki 27 Nisan tarihli yazımızda bu gelişmenin ip uçlarını el almış ve şöyle demiştik:
"Bugün (DYP ve Anavatan'ın Meclis'te) alacakları tavır, her iki partinin de yarınını şekillendirecek. Ya sivil demokrat geleneklerine uygun davranacaklar, ya da 28 Şubat sürecinin ayak seslerinin duyulacağı yeni bir gerilimi ateşleyecekler. Tıpkı 28 Şubat süreci gibi..."
Aynen öyle oldu. Ve Genelkurmay Başkanlığı sert bir muhtıra verdi.
Bu sona, AK Parti'nin cumhurbaşkanlığı adaylık sürecini kötü yönetmesinin ve bu süreci parti içi dengelere kurban etmesinin katkısı olduğu kadar; başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partilerinin de katkısı var.
Şimdi herkes ne olacağını merakla bekliyor.
Acaba yeni bir
"ara rejim" dönemi mi söz konusu?
Siyaset kulislerinde konuşulanlara göre böyle bir arzu içinde olan ve bu durumu dört gözle bekleyenler var. Ancak hükümet sözcüsü Devlet Bakanı
Cemil Çiçek' in açıklamaları bu hesapları bir anlamda değiştirmiş gibi görünüyor. Hükümet adına yapılan açıklama da "muhtıra" kadar sertti.
Çiçek'in açıklamasında özellikle şu cümleler çok çarpıcıydı:
- "Genelkurmay hükümete bağlı bir kurumdur.
- Açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Yadırgatıcı bir tutum. - Demokratik bir hukuk devletinde böyle bir yaklaşım düşünülemez.
- Kurumlar, Türkiye'nin itibarını zedeleyen, Türk milletinin vicdanında yara açan açıklamalardan kaçınmalıdır. - Böyle bir metnin yayın tarihi manidardır."
Herkesin,
"Hükümetin seçim kararı almaktan başka çaresi yok" dediği bir zeminde, böyle bir açıklama beklenmese de sivil siyaset açısından çok çarpıcı.
Açıkçası, yakın tarihimizde ilk kez bir hükümet, askeri müdahaleye böylesine açık ve net cevap veriyor.
Bu gerçeğe rağmen gelinen nokta hiç de iç açıcı değil.
Çünkü bu "muhtıra" ile Türkiye'de demokratikleşme konusunda yol alamadığımız ortaya çıktı. İktidarın da muhalefetin de demokrasiyi içine sindirmediği görüldü. Bu nedenle de en başta demokrasimiz yara aldı.
Ayrıca AB süreci çok daha zor ilerleyecek. Hatta kesintiye uğrayacak.
Ve en önemlisi uzun süreli dış yatırımlara ciddi etkisi olacak.
Bu muhtıranın merkez sağda sinerji yaratacağı beklenen "
DYP ve Anavatan Partisi birleşmesi" ne de negatif etkisi olacağı daha şimdiden konuşulmaya başlandı.
Peki siyasi arenada bundan sonra ne olacak?
Görünen o ki, AK Parti sürecin işlemesini bekleyecek. Ancak bu bekleme süresi yaşanan sıkıntıları ortadan kaldıracak ve demokrasiyi işletecek gibi görünmüyor.
Muhalefet partilerinin önerisi ise eski söylemlerini aşmıyor.
CHP lideri Deniz Baykal, "Sorunlar siyasetle çözülür, dayatmayla olmaz" diye konuşuyor.
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, "Kamplaşmadan vazgeçilmeli ve bir an önce seçime gidilmeli" diyor.
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ise "Demokrasi dışında bir çözüm yoktur" açıklamasını yapıyordu.
Bir kez daha demokrasi sınavından geçiyoruz.
Aynı şeyleri söyleyerek bir noktaya varılmadığını gördük.
O zaman, daha makul yeni şeyler söylemek gerekmiyor mu?
Muhalefet de tıpkı iktidar gibi bu sorunun üzerine bir
"inatlaşma" ekseninde gitmemeli ve çıkışa yardımcı olmalı.
Aksi halde her darbeden, her muhtıradan sonra olan ne ise yine o olacak.
Darbe veya muhtıra kime yöneldiyse sandıktan o güçlenerek çıktı.
Aynı kısır döngüyü bir kez daha mı yaşayacağız..
Yayın tarihi: 29 Nisan 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/29//haber,8E81D813D117491A85BBCC23010572BD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.