CHP Bursa Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Ali Dinçer'in ölüm haberini duyunca Alman düşünür Freidrich Nietzsche'nin sözünü mırıldandık: "Çokları çok geç, bazıları da pek erken ölür." Sonra da ozan Cemal Süreyya'nın o ünlü dizesini:
"Her ölüm erken ölümdür." Ve nihayet Fransız yazar Jules Renard'ın deyişini:
"Her ölümle dünyayı aydınlatan ampullerden biri söner." Ama ölümde de bir teselli aranır. Biz Amerikalı yazar John Steinbeck'te bulduk aradığımızı:
"Öldüğümüz zaman dünyanın sevinmeyeceği şekilde yaşamalıyız." Gerçekten Ali Dinçer dünya görüşünü paylaşmayanların bile saygı duyduğu bir kişiliğe sahipti: Demokrat, sevecen, dürüst, tertemiz. 1977'de oyların yüzde 57'sini alarak seçildiği ve 12 Eylül 1980 müdahalesiyle uzaklaştırıldığı Ankara Belediye Başkanlığı döneminde ona hiç kimse akçeli konularda toz konduramadı. Bugün 300 bin kişinin yaşadığı Batıkent gibi dev projelerinde bile...
Halil İbrahim Yılmaz, İlyas Arslan, Mehmet Melik Özmen, Nezir Büyükcengiz, Ömer Abuşoğlu ve Ali Dinçer:
Meclis bu yasama döneminde 6 üyesini Azrail'e teslim etti. Bunlara Cemal Kaya'nın istifası ve Kemal Derviş'in BM Kalkınma Programı Başkanlığı'na seçilmesi nedeniyle boşalan 2 üyeliği daha ekleyin. Etti 8.
3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra 550 milletvekiliyle yasama görevine başlayan Meclis'te şimdi 542 üye var. Ve her boşalan üyelik, cumhurbaşkanı seçimiyle gündemimize giren 367 tartışmaları nedeniyle kritik mi kritik bir önem kazanıyor. Milli iradenin eksik temsil edilmesi de konunun başka bir yönü...
Yedek milletvekili düşünülmeli Anayasa'nın 78'inci maddesi boşalan üyeliklerin ancak Meclis tam sayısının yüzde 5'ine (28 milletvekili) ulaşması halinde ara seçime gidilmesini öngörüyor. Üstelik bu orana genel seçime bir yıl kala ulaşıldıysa, o yol da kapalı.
Hem sonra Anayasa hukukçularının ciddi bir bölümü, iktidarların pamuk ipliği çoğunluğa dayandığı yasama dönemlerinde ara seçimlerin dengeleri alt-üst edecek değişiklikler getirmesini, genel seçimlerde ortaya çıkan iradenin saptırılması diye yorumluyorlar. Hiç de yabana atılacak bir görüş değil.
Bize göre,
Türkiye'nin arada bir ortaya atılıp sonra unutulan "Yedek milletvekili" düzenlemesini ciddi biçimde değerlendirmesi zamanı geldi. Başbakan Erdoğan'ın bir süre önce devamsız milletvekilleri ile parti değiştiren üyelere gözdağı vermek için önerdiği ama AK Parti kurmaylarının olumsuz raporu üstüne geri çektiği
"Yedek milletvekili" sistemi, en azından ölüm ve istifa ile boşalan üyelikler için uygulanabilmeli. (Hatta bazı hukukçular Bakanlar Kurulu'nda görev alanlar için bile "Yedek milletvekili" savunuyorlar. Gerekçeleri: Yürütmeyi denetleyen organda denetlenenin de oy hakkının bulunması, kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeliyor.)
ABD'den Fransa'ya, İsveç'e kadar birçok ülkede ve Avrupa Parlamentosu'nda"Yedek milletvekilliği" sistemi uygulanıyor. Niye Türkiye'de de olmasın? Üstelik
il genel ve belediye meclislerinde boşalan üyelikler yedeklerle doldurulurken, TBMM niye bunun dışında tutulsun? Dileriz gelecek yasama döneminde Seçim Kanunu'nda yapılacak -kaçınılmaz- değişikliklerin kapsamına "Yedek milletvekili" sistemi de alınır.
Ama bu Meclis'e de kutsal bir görev düşüyor: Merhum Dinçer'in vasiyetini yerine getirmek. Onun "Organ bağışı" ve "Organ nakli" ile ilgili önerdiği düzenlemeyi gerçekleştirmek. Bir an önce. Çünkü, Romalılar'ın dediği gibi, "Hodie mihi, cras tibi".
Yani, "Bugün ben, yarın sen..."
Yayın tarihi: 19 Nisan 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/19//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.