Malatya'da ya da Samatya'da, böyle bir vahşeti haklı, mazur gösteren herhangi bir sebebiniz var mı?
"Demokratik laik hukuk devleti"nde öyle herhangi bir makul sebep olabilir mi?
Ama, bir sürü hikayemizin aslı şudur ki; Önemli bir bölümümüz, "ötekiler"den nefret edenlerden, onların içinde bir kısım ise "ötekiler"in yok edilmesini isteyenlerden oluşuyor.
Değer verdiğimiz uhrevi ya da dünyevi kimi kutsallıklar adına, "nefret, kin, öldürme tutkusu" beynimizi işgal ediyor; kalbimizi de. Ve vicdanı keskin bir bıçakla kazıyor oradan.
Dinin, milliyetin, etnisitenin, cumhuriyetin, devletin öyle "katledebilmek"le pek yan yana düştüğü zihinler, zihniyetler ile eller mevcut.
Zaten sıradan gündelik hayatını dahi, sokakta, dükkanda, trafikte, maçta, hatta ailede birbirine öldüresiye öfkeyle veya saldırıyla geçirenlerden bir kısmı "öldürme, katletme" eşiğinin oralarda gezinip durur.
Onlara bir gün bir hedef verin, yetebilir.
Onlara bir gün bir resim verin, yetebilir.
Onlara bir gün bir isim verin, yetebilir.
Bir düşman, bir adres, bir kroki, bir görev verin.
Bazen gaz, bazen para, bazen dua, bazen slogan, bazen bayrak, bazen silah verin, iş bitebilir.
Göz ve ağız bağlayıp insan katledebilenler bu toprağın çocukları.
Onlar burada vahşileştiler.
Onlar bu toprağın kimi hikayeleriyle, bu toprağın inançlarıyla, inanışlarıyla, bu toprağın nefretleri ve şiddetleriyle beslendiler.
Elbette hiçbir düşünce, hiçbir inanç, hiçbir köken, hiçbir görev, hiçbir kitap, hiçbir milliyet "katlet" demiyor; yani öyle, değil mi? Ama onlar adına birileri, biliyorsunuz, diyor.
Doldurulmuş silah, bileylenmiş bıçak yerinde durmuyor.
Kahpelik ve kalleşliği de kuşanıp bir enseye, bir gırtlağa sinsice yol alıyor.
"Misyonerlik" elbet geniş bir kitle tarafından rahatsız edici bulunabilir, öfkeyle karşılanabilir.
Ama kendisine, inancına çok çok saygı isteyen kimilerinin, başka inançları, saygı bir yana, yeterli "katletme" nedeni sayabilmeleri nedir?
Bütün inançlar ve inanışlar, elbet sadece bu topraklarda değil, bu ikiyüzlülüğü de içinde taşıyıp durdu.
Ama konumuz şimdi burası, Malatya.
Ve Trabzon'dan Şişli'ye oradan Malatya'ya, "öteki"ne ölüm saçtığımız, daha beteri kimimizin bunu makul gördüğü yer; kendi "kültürel zenginlik yatağı" mız! Binlerce yıllık mirasımız. Cumhuriyetimiz, Demokrasimiz. Hukuk devletimiz. Hoşgörü yuvamız. Medeniyetler beşiğimiz. Köprümüz. İnançların buluştuğu evimiz.
Kızıltepe de burada. Kızıltepe'de öldürülen baba oğlun davasını Eskişehir'e taşıyan bir hukuk devletimiz de var bizim.
12 yaşındaki Uğur'un 13 polis kurşunuyla öldürülmesinde, sanık polisler beraat etti.
Herhalde "yasal sınırlar içinde" öldürdükleri kabul edildi. Bu, "çocuk teröristti" manasına da geliyor olmalı. 13 kurşunu hak etti manasına da.
Bu konuyu çok yazmıştım ya, şöyle diyeyim:
"Bir gece evlerinin önünde, Irak'a gitmek üzere kamyonunu hazırlayan babasıyla birlikte, ilköğretim öğrencisi 12 yaşındaki Uğur'un, ayağında terlikler varken, 13 kurşunla delik deşik öldürülmesi yasal sınırlar içinde bir eylem" miş. Ben çok özür dilerim!
Gözleri bağlı.
Ağızları bantlı.
Boğazları kesik.
12 yaşında.
13 kurşun.
Ayağında terlik.
Loş beşik.
Not: Marmara Belediyeler Birliği'nde çalışıyordum. Öğrenciydim henüz. Ali Dinçer de Ankara Belediye Başkanı. O zaman tanıştık. Onun da katkılarıyla Akdeniz ülkelerinden yüzlerce belediye başkanı İstanbul'da toplanmıştı. Onlar gitmiş, birkaç ay sonra 12 Eylül gelmişti. Şimdi, ölümü üstüne uçuşan görüntülerine bakıyorum. Baykal da iyi bakmalı: Misal; demek ki Ankara'nın belediye başkanı CHP'liymiş o (bir) zamanlar. "Hangi CHP, hangi Ankara" tabii. Dinçer'in tüm yakınlarına başsağlığı dileklerimle.
Yayın tarihi: 19 Nisan 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/19//haber,BA429BDFC01D4AD7B5FA014804CEA458.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.