Fransız turist çantasından çıkardığı makasla balığın kuyruğunu kesti
Balık lokantasında yan masada oturan Fransız turist ve ailesini gözlüyorum. Garson tepside getirdiği levrek balığının biraz önce tutulduğunu, çok taze olduğunu anlatıyor. Fransız turist dinlemiyor bile. Çantasını karıştırıyor... Sonrası komik: Turist çantasından çıkardığı İsviçre çakısının makasını açtı ve balığın kuyruğunu kesiverdi. Garson şaşkın. Ben daha çok şaşkınım. Eh!.. Dayanamadım sordum. Alaylı ve ülkemi küçük düşürücü cevap aldım: - Hiçbir akşam, garsonun bana gösterdiği hiçbir balığı yiyemedim. Çünkü sofraya gelen balık ile bana gösterilen balık aynı değildi. Lokantadan ayrılırken yemek öncesi bana gösterilen balığı başkalarına gösterilirken görmek sinirlerimi bozuyordu. Hiçbir şey söyleyemedim. Sadece turistin tabağında kesik kuyruğa bakakaldım...
HEP ERKEKLER Mİ ALIR? Biraz sonra beni güldüren şuydu: Kuyruksuz balık masaya gelince turist ikinci bir operasyon yaptı. Kestiği kuyruğu yerine yerleştirdi. O an Fransız gurmelerinin bir sözü aklıma geldi: "Balığı olduğu gibi pişirmeyen de yemeyen de Fransız değildir." O gün güzellikler içinde sinirlerimi bozan bir olayın içinden çıkmışım. Sakın bana "Ne?" diye sormayın, yine sinirlenirim! Bodrum pazarındayım. Belediye'nin resmi hoparlörü kulak yırtarcasına bağırıyor: - Paranıza dikkat edin. Cep telefonunuza dikkat edin. Çantanıza dikkat edin. Aranızda çok sayıda hırsız var. Vay be... Anonsa bak. Sanki Türkiye hırsızlar ülkesi... Peki polisi ne yapıyor? Bodrum'a beş parasız gelenleri geldikleri yerlere geri yolluyorlar. Peki bu insanlar niye beş parasız Bodrum'a geliyor? Bunu sorduğum turizm polisi; "Bunlar seks turizmi için geliyorlar," dedi. "Bodrum garajına geliyorlar ve bekliyorlar". Salak gibi sordum: "Kimleri?" Polis bisikletine binip uzaklaşırken söylendi: "Tek kelime İngilizce bilmeyen bu gençleri 50 yaşlarındaki çirkin ve şişman yabancı kadınlar, 200-300 dolar verip satın alıyor." Hayat ne garip! Hep yaşlı ve çirkin erkekler kadınları parayla alacak değiller ya!.. Hadi size Bodrum'un bir başka değişik yüzünü anlatayım...
SIKI PAZARLIKÇILAR Bodrum'da salı günleri çaput pazarı kurulur. Cuma günleri ise meyve sebze pazarı. En değerli müşteriler ise Yunanistan'dan gelen komşulardır. Neredeyse 2 binin üzerinde Yunanlı sabah gelir, akşama kadar sıkı bir pazarlıktan sonra en güzel şeyleri alır ve adalara dönerler. Harika değil mi!.. Bir Yunanlının yaptığını bir Türk yapamaz. Size can sıkıcı konuyu şöyle anlatayım: Yunanlının yaptığını bir Türk yapamaz. Yapmak isterse "Senin Şengen vizen var mı?" denir. Bu vizeyi almak için İzmir'e gideceksin,400 YTL vereceksin. Sonra da alamayacaksın ya. (Eğer; Almanya'ya başvurmuşsan vize alamazsan bile paranı geri vermiyorlar. Bunun da adı soygun!) Dahası da var... Yunan adalarına günlük gidiş için bile 70 YTL vereceksin. Çaput pazarını, İstanbul'da fabrika satış mağazalarında satılanların Bodrum'a getirilmişleri oluşturuyor. Tek fark şu: İstanbul'da 5 liraya aldığın bir tişört burada 20 lira.
SOKAK KÖPEKLERİ Meyve sebze pazarı ise harika... Alternatif tıp, sanki köşe başı eczanesi gibi. Hormonsuz yiyecekler yani domates, biber patlıcan öyle güzel ki... Benim favorim ise yaşlı kadınların yaptığı köy börekleri ve çörekleri. Tek kelime ile harika... Bir de Bodrum sosyetesinin pazar günleri kurduğu bit pazarı var ki meraklısı için her şey var. Bu pazarı da örgütleyenler varlıklı ev hanımları! Komik bir olayla noktalayayım: Akşam Fransa'da yaşayan ve Bodrum'a Ferrarisi ile gelen Nevzat'ın küçük sarayının havuz başı partisindeyim. Hizmetçi lafını hiç sevmem. Yardımcıları yeni evli bir karı-koca. Marmaris'ten gelmişler. Bizim Ferrari Nevzat'ın Sivas Kangalı'nı dolaştırmaya çıkarırken şöyle bir kenara çekildim. Nevzat anlattı: "Bizim çalışanlar çok ünlü bir reklamcının hizmetçileriymiş, bak neler yaşamışlar," dedi. Merak ya dinledim. Ağzım da bir karış açık kaldı. Siz de dinleyin: Çok ama çok ünlü reklamcı, Marmaris'teki sokak köpeklerini toplamış. İyice beslemiş ve şampuanlarla yıkamış, berberine de tıraş ettirmiş. Sonra da sosyeteye bu köpekler yurtdışından özel geldi diyerek, büyük paralara satmış.
DİDİM İŞGAL ALTINDA Dinlerken "Ay inanmıyorum," dedim. Anlattılar: "Bizim aşçıbaşı marketten et almış, peşine bir kurt köpeği takılmış. Biz o köpeği aldık, yıkadık ve tüylerini tıraş ettik, patronumuz da tam 2 bin dolara Deniz Akkaya'ya sattı. Satarken de öyle sözler söyledi ki ağzımız senin gibi açık kaldı!" Bodrum'un kadrolu köpekleri aklıma geldi. Kısırlaştırılan dişi köpekler menopoza girmiş kadınlar gibi kilo aldıkları ve çirkinleştikleri için onlar için iyi bir gelecek yok! Mesaj: Didim, İngilizlerin işgali altında. Belediye başkanı bir İngiliz olursa şaşırmam. İşte bir şey daha. Kendi ülkemizde kapıcı olacağız, kapıcı!
|