| |
Ankara diyalogu
Papa 16'ncı Benedikt'in Bavyera'daki Ratisbonne Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada İslamiyet'le ilgili yorumu geniş tepkilere yol açtı. Ancak tepki yetmez; çürütmek de gerekiyor. İslamiyet'in inanç ile aklı birleştirmeyi reddettiğini, yalnızca "Vahiy"e dayandığını söyleyen, tanrı ile akıl arasındaki ilişkiyi koparmanın "İlahi emir" gerekçesiyle her türlü aşırılığın yolunu açabileceğini öne süren Papa, iddialarını iki kaynağa dayandırdı: 1- Kordobalı (Endülüs) İslam alimi İbd Hazm'ın (994-1064) bir içtihadına: "Tanrı kendi sözünü tutmak ve bize gerçeği vahyetmek zorunda bile değil." 2- Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologue'un bir İslam alimiyle tartışmalarını naklettiği kitabına. İkinci kaynağın ilginç bir öyküsü var. Önce II. Manuel'ı tanıtalım: Bizans'ın sondan üçüncü imparatoru. 1391-1425 arasında hüküm sürdü. 4 padişah gördü: I. Murad, Yıldırım Beyazıt, Çelebi Mehmet, II. Murad. Osmanlı'daki taht kavgasında (fetret dönemi) Çelebi Mehmet'i destekledi. Ödülü de aldı: Ona "Pederim" diye hitap eden Padişah saltanatı boyunca Bizans'a hiç saldırmadı. Gelelim öykümüze... Ortodoks Hıristiyanlık öğretisini derinliğine bilen ve sofu denecek kadar dindar olan II. Manuel'in 1390 kışında yolu Ancyre'e düştü. O sırada Bizans'ın Osmanlı'ya iyiniyetinin güvencesi olarak babası İmparator V. Jean Paleologue tarafından Yıldırım Beyazıt'a rehin gönderilmişti. Ancyre neresi mi? Bugünkü Ankara! Orada Bağdat'tan yeni gelmiş bir "Müderris"e (günümüzde profesörlüğe denk din alimi) konuk oldu. Ev sahibi hem aydındı, hem hoşgörül sahibi. II. Manuel'e Hıristiyanlık inancını öğrenmek istediğini söyledi ve meydan okudu: "Beni ikna edersen, din değiştiririm!"
26 gece süren beyin fırtınası "Müderris"in iyi eğitim görmüş iki oğlunun hakemliğinde, halkın da izleyebileceği bir münazarada uzlaştılar. Ama bir sorun vardı: İmparator sadece Yunanca biliyordu. Müderris ise Türkçe, Arapça ve Farsça. Sonunda Hıristiyan ana-babadan doğmuş bir Müslüman tercüman buldular. Başta "Yöntem" anlaşmazlığı çıktı: II. Manuel tezlerini "Kutsal metinler" dediği İncil'e dayandırmak istiyordu. Müderris ise o metinlerin "Tanrı kelamı" olduğunu reddediyordu. Uzlaştılar: İmparator İncil'i değil yazılı metinlerin ahlaki mesajını esas aldı. Müderris de Kur'an'ı değil, İslam'ın ahlak anlayışını. Böylece kar altındaki Ankara'da 26 gece boyunca iki taraf da dinini anlattı. Sonuç? Herkes kendi yolunda gitmeye devam etti. Ancak münazarayı baştan sona kağıda döken ve "Bir Müslüman'la Diyaloglar" adıyla kitaplaştıran (günümüze 4 nüshası ulaştı, 3'ü Louvre Müzesi'nde) İmparator bazı sürprizlerden çok etkilendiğini nakletti. Örneğin Müslümanlar, Meryem'in "Kutsal bakireliği"ni kabul ediyorlardı. (Vatikan bunu 1854'te "dogma"lara, yani değişmez kurala ekledi.) Müslümanlar, Meryem'in göğe yükseldiğini de onaylıyorlardı. (O da 1950'de "dogma" kabul edildi; iyi mi!) Papa şimdi işte o imparatoru referans gösteriyor ama diyalogun işine gelen bölümünü alıyor. Diğer kaynağı İbn Hazm'ın da Müslümanlar'la tartışmalarını "Nass"a (Kitap ve sünnet), gayri müslimlerle ise "Akli burhan"a (aklın delilleri) dayandırdığını bilmezden geliyor. Anlaşılan Papa, medeniyetler diyalogunu "Dinler münazarası"na dönüştürmek istiyor. Ulemanın "Hodri meydan" demesi için müthiş fırsat! Çünkü böyle bir tartışmada İbn Rüşd'den, İbn Sina'dan, Buhari'den bu yana binlerce İslam alimi ve düşünürünü bir yana bıraktık, kendi kaynakları bile Papa'yı pes ettirmeye yeter. Ama bir sorun var: Kim hakem olacak? Ya da hakem kim olacak?
|