|
|
Şampiyon...
Benim babam Galatasaray Lisesi'nden, benim dedem Galatasaray Lisesi'nden, benim büyük dayım Galatasaray Lisesi'nden, benim eniştem Galatasaray Lisesi'nden... Ben, kökleriyle Galatasaray'a bağlanmış bir ailede doğdum. Kimse beni Galatasaraylı yapmaya çalışmadı, ben neredeyse doğuştan Galatasaraylı oldum. Hepimiz 'olduğumuz' şeyle gurur duymak isteriz. Onun için de olduğumuz şeye bir anlam katmaya çalışırız. Ben yıllardır hemen hemen hiçbir maçını kaçırmadan izlerim Galatasaray'ı. Fatih Terim yönetiminde Türk futbol tarihinin görmediği başarılar yaşadık. Futbol oyununun bir seyirciye tattırabileceği mutlulukların hepsini gördük. Ama bütün bu başarılara rağmen Galatasaraylı olmayı benim için anlamlı kılan iki olay var benim seyircilik hayatımda. Bir tanesi Galatasaray Futbol Kulübü'nün en kara günlerinden biridir. Fenerbahçe'den tam altı gol yediğimiz gün. O gün Galatasaraylı olduğum için sevinmiştim. Çünkü Başkan Özhan Canaydın, takımı altı gol yedikten sonra bizi yenen takımın başkanını elini sıkarak kutlamıştı. Her takım, her takımı yenebilir. Ama bu ülkede, altı gol yedikten sonra rakip takımın başkanını milyonlarca insanın gözü önünde elini sıkarak kutlayacak tek başkan, Galatasaray'dan çıkar. Bu olay, benim neredeyse doğuştan sahip olduğum Galatasaraylılığıma bir anlam katmıştı. Ben, en ağır yenilgiden sonra da vakarını bozmadan rakibini kutlayabilen bir başkana sahip bir takımın taraftarı olduğum için gurur duymuştum. Benim için Galatasaray'ı diğer bütün takımlardan ayıran bu davranıştı. Galatasaray taraftarı bu vakur davranışa tepki gösterdiğinde de utanmıştım. Bir takımın taraftarı olmanın ayrıcalığını sadece 'gollerde' görmek isteyen, davranışlardaki soyluluğa aldırmayan bir sıradanlık bence Galatasaraylı olmanın farkını hiç kavramamak anlamına geliyordu. Hepimiz şu ya da bu nedenden, ailemizden, arkadaşlarımızdan, çevremizden dolayı daha çocuk yaşta bir takım tutuyoruz ama aklımızla bir takım seçmek zorunda kaldığımızda bunun ölçüsü ne olacak? Ben aklımın ve duygularımın ölçüsünü bu davranıştan sonra Galatasaray'da buldum. Daha önce Galatasaraylı olmasaydım da o gün Galatasaraylı olurdum. Soyluluğu, zarafeti ve cesareti severim çünkü. Bunların hepsini de o maçtan sonra Canaydın'ın uzanan elinde buldum. Benim Galatasaraylı olmaktan gurur duymama neden olan ikinci olay da, bu yılki şampiyonluktur. Galatasaray'ın daha fazla puan alarak ligi birinci bitirmesi değil bu övüncün nedeni. Paranın, saha dışı ilişkilerin, mafyasal bağlantıların ayyuka çıktığı bir futbol liginde bunların hiçbirine sahip olmayan, yönetimi epeyce beceriksiz, seyircisi ilgisiz, medyada yandaşı az, bir avuç genç çocuğun, maaşlarını bile alamadan inatla, hırsla, kararlılıkla mücadele etmesi sevindirdi beni. Galatasaray'ın bu yılki şampiyonluğunun Türkiye'deki futbolu da çok olumlu yönde etkileyeceğine, 'olağan' sayılmaya başlayan çirkinliklere verilen primi azaltacağına inanıyorum. Galatasaraylı futbolcuların gösterdiği kazanma azmi umuyorum ki, Türk futbolunda hatta hayatın diğer alanlarında da insanlara, en zor şartlarda bile mücadele edilebileceğini hatırlatacak. İşini iyi yapmak için hiçbir mazerete sığınmadan çaba göstermenin önemini bir kez daha kavrayarak, sadece başarıya değil o başarıya giden yolda verilen mücadeleye de saygı duymamızı sağlayacak. Galatasaraylılar için çok sevinçli olan bugün eski Fenerbahçeli Aykut Kocaman'ın bir şampiyonluk maçında Trabzon'u yendiklerinde söylediği sözler geliyor aklıma. "Çok sevinçliyim ama Trabzonlu rakiplerimiz için de üzgünüm," demişti. Canaydın'a tepki gösterildiği gibi, Kocaman da bu sözlerinden dolayı takımdan atılmıştı. Halbuki Fenerbahçelilerin gerçekten gurur duyacağı bir olaydı bence o sözlerin söylenmesi. Soylu jestler, her şeyi olduğu gibi futbolu da güzelleştiriyor. Umuyorum ki Galatasaray'ın şampiyonluğu yeniden 'soylu' davranışların alkışlandığı bir dönemi başlatır. Yenilenler yenenleri kutlar, yenenler yenilenler için üzülür. Bu kadar 'yaralı', çeşitli öfkelerle sakatlanmış bir toplumda bunun imkansız olduğunu düşünebilirsiniz. Ama unutmayın ki Galatasaray'ın şampiyonluğu da imkansız gözüküyordu. Bizi gururlandıran da 'imkansızlıkların' üstesinden gelinebileceğini göstermeleri olmadı mı? Soyluluğun 'imkansız' gözüktüğü bir dönemde futbol sayesinde belki bu imkansızlığı da aşabiliriz. Böyle bir gelişme, futbolun çürümekte olan hayata attığı şık bir gol olur doğrusu. Diğer Galatasaraylıları bilmem ama ben böyle soylu bir gol atmayı arzulayanlara ilk pası vermek isterim. Galatasaray'ın şampiyonluğu için çok sevinçliyim ama Fenerbahçeli çocuklar için de üzüldüm. Gerçekten güzel oynuyorlardı çünkü... * Ahmet Altan'ın bu yazısı, 15 Mayıs Pazartesi günü www.gazetem.net internet sitesinde yayınlandı.
Ahmet Altan
|