Acı yok kazanç da
"Kemoterapi her hücreyi zehirlediği, radyoterapi de yaktığı için yalnız burun arkası, ağız, boğaz değil, vücudun geri kalan bölümü de kuru, kemikler, kaslar da etkilenmiş bunları mutlaka güçlendirmek gerek" demişti bir spor hocası. Uzmanlık alanına giren tai-chi, shiatsu, karate, İsveç masajı, sofroloji gibi kendine has bir tekniği varmış. Fakat Uzakdoğu teknikleriyle yaptırmak istediği hareketler çok yorucu. Benim gibi tedaviden sonra üç merdiven çıkınca nefes nefese kalan, ağzı kuruyan, en ufak terle, üşütmeyle hastalanan biri için imkansız göründü, vazgeçtim.
UMUT VE MÜCADELE Tam tersini iddia ederek bana şöyle bir misal verdi. İki kurbağa, köylülerin süt biriktirdiği ağaçtan oyulmuş yere düşmüşler. Bir tanesi çırpınmış, çırpınmış "Ay bunun ne faydası var? Benim de gücüm bitti" deyip dibe çökmüş. Diğeri ise umut ödüllendirilir hesabı çok yorulduğu halde devam etmiş. Çırpınmış, çırpınmış. Onun, süte verdiği hareketle vaktinden önce yoğurtlaşmış süt. O da üstüne basıp kabın dışına sıçramış. Yani doğru olan şu galiba. Yaşamda talihsizlikleri yenenler can çiçekleri gibi sonuna kadar mücadele edenler... "No pain no gain". Acı çekmeden kazanılmıyor yani zorlukların üstesinden gelinmiyor.
MUSTAFA AMCA Spor hocası ama mezoterapi yöntemiyle iyileştirici, ağrı kesici, alternatif tıpla da ilgili eğitim aldığını söyleyen biri. Bir ara Karadeniz'de bir ilde çalışmış. Yağmurun hiç durmadan yağdığı bir gün kapı çalınmış. Hoca yardımcısına "Kimdi o" diye seslenince "Dilenci herhalde. Kovdum onu" demiş evde çalışan hanım. "Bu havada dilenci bile sokağa çıkmaz. Çabuk onu geri çağır" diye çıkışmış. Üstünden sular akan adama kendi eşofmanlarını giydirmiş. Sıcak bir yerde oturtup karnını doyurmuşlar. Bakmış sırtında bir kemik çıkıntısı var. Oralara iğne yapıp acısını dindirmiş. Hiç giymediği bir çift ayakkabısını da giydirip "sonra getirirsin" diye bir de şemsiye verip eve yollamışlar. Hayatına böyle giren Mustafa Amca böyle çıkmamış. Günler sonra ziyarete gelen amca aldığı ücreti yazan tabelaya bakmış, bakmış. "Ben sana tedavi olmak istiyordum ama benim bu kadar param yok" deyivermiş. Hoca "Bak amca ben senden hiç para istemiyorum. Yeter ki iyileşinceye kadar aksatmadan gel" diye sırtını sıvazlamış. Gel zaman git zaman tedavi bitmiş ama amca yok olmuş. Baharda çıkagelmiş. Mahçup bir şekilde gazeteye sardığı paraları uzatıp "Allah razı olsun senden çok iyiyim. Parayı ancak denkleştirdim. Pazar günü seni köyümüze bekliyoruz" deyip kaçıp gitmiş. Hoca çok kızmış bıraktığı parayı da alıp köye gitmiş. Bir de bakmış ki hanımı, çoluk, çocuk, torunlar hatta zor bir yamaçta yaşayan küçük köyde herkes onu bekliyor. Yöre yemekleriyle çok güzel bir gün yaşatmışlar ona. Yine bakmış ki herkesin ineği var. Mustafa Amca'nın yok. Borcunu ödemek için satmış ineğini. Hoca ona şefkatle sarılmış. "Mustafa Amca biz seninle böyle anlaşmamıştık. Şimdi sen bu bıraktığın parayla bir inek alacaksın. Ben doğal sütü çok seviyorum. Bana süt getireceksin" diye zorla ikna etmiş. Sonra dönünce eşe dosta söylemiş. Köylüler bütün mahalleye süt taşımışlar. Böylelikle çaresizlikten belki de dilenci olmayı düşünen Mustafa Amca sütçü olmuş. Bütün köy sonradan daha da çeşitlendirdikleri doğal ürünlerden iyi de para kazanmışlar. NOT: "Elveda" adlı ilk CD'sini yollamışlar, beğendim. Özgün ismini bir kenara not edelim. Yalın ve Kenan Doğulu gibi gençlerin sevgilisi olacak.
|