Yaşamı ayağa kaldırmak, yeniden!...
11 Eylül saldırısını gerçekleştirenler, kendilerine göre günahkar, dinsiz saydıkları insanları öldürmek amacındaydılar. Bowling oyunundaki kukalar gibi, Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerinin devrilişi, yüzyıllar sonra da izlenecek görüntüler olarak geçti tarihe. Bu, 1840'tan sonra, "dinsizlerin" aynı yerde ikinci kez hedef alınmasıdır! 1840'ta ne mi oldu? İkiz kulelerin bulunduğu New York'un Manhattan semtinde Amerika'nın ilk bowling salonu açıldı. Ne ilgisi var, demeyin!.. Bowling, M.S. 400 yılında, Almanya'daki kiliselerin bahçelerinde oynanmaya başlanan "dinsiz öldürme oyunu"ndan başka bir şey değildir. Atıcı, bir kuka devirirse, yani bir dinsiz öldürürse ziyafetle ödüllendirilmekteydi. Her başarılı atış, günahın bağışlandığı anlamına geliyordu. Top hedefini bulmazsa, atıcı, inancını biraz daha güçlendirmek için kiliseye girip dua ediyordu. Bowling hakkındaki ilk bilgiler M.Ö. 5200 yılına kadar uzanır. Mısır'da yapılan bir kazı sırasında, bir çocuk mezarından çıkan taş top ve dokuz kuka arkeologların aklına bowling oyununu getirir. Ama, Mısır'da bu oyunun hangi amaçla oynandığı hakkında bir bilgiye sahip olunamaz. Bowling, Amerika'ya ise Alman göçmenler tarafından taşınır. Manhattan'da açılan ilk bowling salonunda oyuncuların devirmeye çalıştığı kuka sayısı dokuzdur. Kimi kaynaklar, kuka sayısının dokuz olmasına Martin Luther'in karar verdiğini yazarlar. Luther'in, Mısır'daki bir çocuk mezarında dokuz kuka bulunduğundan habersiz olduğunu düşünecek olursak, bowling oyununun sırlarından biriyle daha karşı karşıya olduğumuz anlaşılır. Bu sırrı çözecek olan elbette matematiktir. Her bir kenarı üçer kukadan oluşan bir karede toplam sekiz kuka vardır. Ortaya da bir kuka koyarsanız, Mısırlı çocukla Martin Luther'i buluşturursunuz! Amerika'da kısa sürede çoğalan bowling salonları, zamanla katiller, kaçakçılar ve hırsızların toplandıkları, kumar oynayıp para kazandıkları yerlere dönüşür. Batakhane haline gelen bowling salonlarına karşı, yeni bir salon açılır Connecticut eyaletinde. Bu salonun ötekilerden farkı yalnızca, oyunun dokuz değil, on kukayla oynanmasıdır. Aradaki bir kuka doğruluğun, dürüstlüğün temsilcisi olarak dikilir, kendisini ve arkadaşlarını devirmeye gelen topun karşısına. Hitler'in savaşa gönderdiği sayısız Alman gencinden biri de Wolfgang Borchert'tir. Rus cephesine gönderilen genç adam, faşizm karşıtı düşüncelerinden dolayı tutuklanır. Savaş sonrasında Borchert, tiyatro oyunları, şiir ve öykü kitapları yazar. Hem de tüm bunları iki yıla sığdırır! 1947 yılında, 26 yaşında ölen Borchert'ten kalan dizelerden biri de şudur: Biz bowling oyuncuları Ama gülleler de biziz Devrilen kukalar da Ve gümbür gümbür öten Oyun yeri, yüreklerimiz. Alman yazarın, siperin içinde savaşan iki askeri anlattığı öyküsünde de anılır bowling oyunu: "İki adam pek çok aydan beri çukurdaydı. Çok başlar dağıtmışlardı. Kendilerine bir şeycik yapmamış olanların ve dillerini bile bilmediklerinin. Ama biri bulmuştu işte dakikada altmıştan çok atış yapan tüfeği. Ve biri de ateş etmelerini buyurmuştu. Giderek iki adamın dağıttığı başlar bir çoğalmıştı ki, üst üste konsalar bir büyük tepe oluşturabilirdi. Ve iki adam uyur uyumaz yuvarlanmaya başlıyordu başlar. Bir bowling oyunundaki gibi. Hafif gümbürdeyerek." İstanbul'da ilk salonun 1990 yılında açılmasından önce, çocukların oynadığı bir oyundu bowling. Çünkü, ülkemize bu oyunun önce oyuncağı, sonra kendi gelmiştir. Büyüklerin gideceği bir bowling salonu olmadığı yıllarda, çocuklar odalarında plastik kukaları deviriyorlardı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, çocukları da görürüz bowling salonlarında. Ama onlar, oynamak yerine kukaların yanında durmaktaydılar. Görevleri, devrilen kukaları dizmekti. 1946 yılında, otomatik dizme makinesi yapılana kadar kukalar, "pinboy" adlı çocuklar tarafından hazırlanırdı yeni bir atışa. Çocuklar, dizdikleri kukaların üstünde bulunan sıraya oturduklarında, ayaklarının altından geçiyordu atılan toplar. Her şey, savaş günlerinde olduğu gibiydi yani. Büyükler, kazanmak hırsıyla atış yaparken, küçük ayakların altında devriliyordu yaşam. Ve çocuklara her seferinde, yıkılanları yapmak, yaşamı yeniden ayağa kaldırmak düşüyordu!
|