Roma tatili
Hep kemoterapi, radyoterapiye gidecek değiliz ya bu sefer çok uygun bir fiyat bulduk, ilk defa turla Roma'ya gidiyoruz. Kaç senedir unutur gibi olmuşum, hayranlığım tazelendi. Roma'da antik kalıntılar arasında açık hava müzesinde dolaşır gibi oluyor insan. Coloseum şehrin tam ortasında muhteşem bir stadyum... Hani şu gladyatörlerin biri diğerini öldürünceye kadar kılıçla çarpıştığı, halkın her darbede zevkten çığlıklar attığı, bazen krala affettirdiği, bazen de aslanlara parçalattıkları seyir yerleri. Roma kana doymaz denirmiş. Hatta boğa güreşleri ilk Coloseum'da yapılmış İspanya'dan önce. Mutlaka görülmesi gereken yerler arasında Navona Meydanı: Heykelleri, havuzları dışında çok güzel pizza yenecek yerler var. Piazza del Popolo, Medici Ailesi'nin bahçeleri, tabii ki Via Veneto... Paris'in Champs Elysees gibi en şık caddesi. En pahalı oteli Exelsior orada. Lambourghini spor arabaları mağazasında camlarından değil erkekleri, hanımları bile koparmak zor. Favori en üstteki Harry's Bar. Pantheon Meydanı'nda en sağda bir şarküteri var. Mozzerella peynirli, proşutto'lu veya mortedella, közlenmiş patlıcanlı bir metre falan uzunluğundaki panini'den (azıcık zeytinyağı gezdirilince daha enfes olan bir pide çeşidi) ısıttırıp istediğiniz kalınlıkta kestirip alabilirsiniz. Karşı sokaktaki pastane yüz çeşit dondurma satan bir yer olmuş. Ben portakallı çikolata, beze, karamela, kestane seçerek yedim. (Gellateria della palma via della maddelena, 20/23) Harikaydı tavsiye ederim. Yakınlarındaki yollardan biri Aşk Çeşmesi'ne çıkıyor, tekrar gelmeyi dileyip arkamı dönüp para attım. Su sesi hala kulaklarımda bu muhteşem anıtın. Venedik Meydanı ortasındaki gökyüzüne doğru yükselen o kadar büyük, ihtişamlı beyaz mermerden devasa yapı görkemli olmasına rağmen o kadar heyecanlandırmıyor.
MAKARNA VE KADIN İlk akşam en bilinen lokantalarından sosu sır gibi saklanan Alfredo'ya gittik. Her taraf ünlülerin resmiyle doluydu. Devamlı makarnadan bahsedilen bu ülkede Amerika'da sık rastlanan acayip şişmanlıkta insanların görülmemesinin sebebinin fast-food denen köfte, patates, kovayla mısır patlağı gibi şeylere fazla meraklı olmamalarına bağladı biri. Üç günlük turun birinde Nemi Gölü ve etrafındaki yükseklikte Ortaçağ'dan kalma evler, daracık sokaklar arasında dolaşıp capuccino içip forza ve eski parmesan peyniri satın aldık. Roma ve civarında eski binalar sarı, turuncu, kiremit renkli. Sanki kök boya gibi bir yıllanmışlık hissini veren eskilikte. Bütün İtalya mı bilmem ama sedir ağaçları tamamlıyor şehrin siluetini, akıllıca bir öngörüş mü bilmiyorum, ağaçlar sanki kış yaz dökülmeyen cinsten seçilmiş, yemyeşil dipdiri... Albano'dan geçerken bu bölgenin kızları çok güzel dediler ama beylerin şansına o kadar yağmur bastırdı ki yılbaşı sofrası hazırlamak için koşuşturan koca şemsiyeli, koca vücutlu, fedakar İtalyan mamalarından başka kimse göremedik.
KESTANECİ SÜRPRİZİ Yılbaşı günü hanımların en iyi bildiği İspanyol merdivenlerine çıkan üç, dört sokakta vitrinlere, ışıklara, süslemelere baktık. Arada kulağıma Türkçe bir şarkı çalındı sanki. Bir de baktım eşim bir sürpriz yapıp Nilüfer'in yeni CD'sini ipod denen minik, pilli alete yüklemiş. Kulağıma koyup mutlu bir gülümsemeyle muhteşem şarkıları dinledim Via Condotti'deki İtalyanlarla. "Acılarımı birer birer yakıp gideceğim / Sen ağlarken ben güleceğim..." Köşe başındaki kestaneciden aldıklarımızı hemen paylaştık arkadaşlarımızla. "Hayatımda bu kadar büyük kestane görmedim" diye soyarken kestaneci bize döndü Türkçe "Çoğunlukla kuru olur. En iyisini Roma'da bir Türk yapar ablacığım" dedi gülerek. Birbirimize "İyi seneler" dileyip ayrıldık. Not: Kurban paranızı Pakistan'a yollamanızı rica ediyorum. Daha büyük sevap olur. Bayramınız kutlu olsun...
|