|
|
|
|
|
Ezgi bana canını verir
|
|
Ünlü işadamı Necati Kurmel'in 21 yaşındaki torunu Ezgi Can'la evlilik hazırlığı yapan 37 yaşındaki Hakan Ural, küllerinden yeniden doğuyor. Ural, "Ezgi'yle 2.5 yıldır evli gibi yaşıyoruz. Ailesinin ekonomik gücü ise beni hiç bağlamıyor" diyor.
Sibel ile evliliğimin bedelini çok ağır ödedim
Bir zamanlar Türkiye'nin en medyatik evliliğinin kahramanlarından biriydi Hakan Ural. Ama masal kötü bitti. Üstelik onu da bitirmeye çalışarak... Şimdi yeni bir işle ve yeni bir evlilik heyecanıyla hayata sarılmış durumda.
17 yaşında şöhret olan, 19'unda evlenip Türkiye'nin en popüler kadını ile 13 yıl evli kalan sonrasında bir dizi ilginç olayın içinde kendini bulup, DGM'lere kadar giden, boşanan Hakan Ural... Bütün bu süreci Sibel Can'lı fotoğrafın içinde o yıllarda hep birlikte izledik... Sonra da unuttuk. Olayları da, Hakan Ural'ı da... Ama tüm Türkiye'nin bir dönem tanıklık ettiği o hayatın içinden sıyrılmak, bunun için bedeller ödemek, yeniden doğup yaşamaya çalışmak nasıldı hiç bilemedik? 17 yaşında babasını ilk kez gören, 'Sevmek ne kelime, tapıyordum' dediği bir kadınla evlenen, bugün ise o kadının adını bile anmak istemeyen bir adamın öyküsü var aşağıda... (Belki de yıllar sonra her şeyi anlatmaya ihtiyacı vardı. Çünkü hiç konuşmamıştı.) Uçurumun dibine yuvarlandığı günler olmuş, yaşadığı depresyon nedeniyle kilo almış, 8 ay evden dışarı çıkmadan yaşamış. Şimdi yanında sevdiği bir kız var. Türkiye'nin en önemli işadamlarından Necati Kurmel'in torunu 21 yaşındaki Ezgi Can ile evlilik hazırlıklarında. Atv'ye yeni bir dizi çekiyor. Yani Hakan Ural küllerinden yeniden doğuyor. Geçmişle yüzleşmesini bitirmiş olarak...
ÖLDÜM, DOĞDUM - Mesleki kariyerinde yeniden doğma çabası içinde olduğunu söyleyebilir miyiz? - Çok erken yaşta şöhret oldum, dünyam değişti. Sonra çok erken yaşta evlendim. O hayatın sorumlulukları ve hızı içinde mesleğimi sadece yapmış olmak için yaptım. Bugün ise bütün yaşadıklarımın sonunda mesleğime daha başka açıdan bakmayı öğrendim. Bu açıdan baktığımızda yeniden doğuş diyebiliriz. Defalarca öldüm ve doğdum. Ama hala çökmediysem, hala bir takım başlangıçlar yapabiliyorsam, hala ayaktaysam çok şanslıyım diye görüyorum. - Geçmişte kaldı ama Sibel Can ile evliliğin hayatının dönüm noktası. Onun için soruyorum. Öyle bir evlilik yaşadınız ki, sonu kabus gibiydi. Şimdi nasıl değerlendiriyorsun olayları? - Paramparça olduk sonunda. Evlilik kararını çok hızlı almıştım. Ve ailemden çok büyük tepki almama rağmen evlendim. Ben karımı sevmedim, ben karıma taptım. 13 yıl evli kaldık. Ayrıldıktan sonra 2-3 sene kendime gelemedim. Şimdi şunu hissediyorum; Bu kadar severek, taparak hayatıma kattığım bir insanı hatırlamak dahi istemiyorum. O dönem benim hayatımda Körfez Savaşı gibi bir şeymiş. Ve bütün bunların bedelini de ödedik diye düşünüyorum. Çok ağır ödedik hem de. Ben bazı şeyleri çok içimde yaşadım. Bin defa ölmek gibi bir şeydi benim için. Evliliğimde herkesle öylesine savaştım ve herkesi öylesine karşıma aldım ki... Kötü adam oldum sonunda. Ama ben şöyle düşünüyordum: Benim karım bu. Çocuklarımın annesi O benim namusum. Onun karşısında olan her şeyi yılan gibi görüyordum. Buna böyle davranırsam, yanlış olur, bana kötü olur, iş vermez gibi düşünmüyordum. Onun ağladığını gördüğümde, üzgün olduğunu gördüğümde ne yapacaktım? Tabii ki onu koruyacaktım. Onun için herkesle savaştım. - Yani savaşırken antipatik adam oldun ve bütün şimşekleri üzerine çektin, öyle mi? - Tabii. Zaman zaman bu halimi fark etsem de önemsemiyordum. Diyordum ki; ben bütün negatifleri çekeyim, bu kız mutlu olsun, eve gelince yüzü gülsün, çocuklarım iyi olsun diyordum. İşte bu tavırlarım beni çok geriye götürdü. Oysa müthiş aranan bir adamdım ben mesleğimde. Sibel ile evlendikten sonra hem hayatım hem de bana olan bakış açısı tamamen değişti. Çünkü onun için savaşır oldum. Her taraftan yumruk yer oldum. Devamlı ben kalkan oldum. Bunu da aslanlar gibi sırtladım. O dönem Türkiye'de Sibel altın yumurtlayan tavuktu. E bu nasıl oluyordu kardeşim? Demek ki, perde arkasında bütün olumsuzlukları savan bir adam vardı. Niye yaptım ki bunları ben? Bir rant mı elde ediyordum? - Bu aranızda sorun olmuyor muydu? Sürekli çalışan, 'altın yumurtlayan bir tavuk' ve çalışmayan bir koca... - Benim çalışmama gibi bir durumum yoktu ki... Hülya Avşar, Ebru Gündeş gibi isimlerle projeler geliyordu bana. Sibel de bana diyordu ki; 'Sen çalışmaya başlayacaksın. Sabah akşam setlerde olacaksın. Zaten ben çalışıyorum. Senin bir bölümde aldığın parayı ben 15 dakikada kazanıyorum. Bence bunlar beni kıskandırmak için böyle yapıyor, seni dizilerinde oynatmak istiyorlar' diyordu. Bu mantıklardan dolayı biz bu kararı almıştık. Sibel'in başarılarından, kazandıklarından en çok ben mutlu oldum. Eğer başka türlü davranıyor olsaydım, 13 yıllık evliliğimde benim 2-3 evim, arabam olurdu.
EV BENİM HAKKIMDI - Ama boşanırken Sibel'den tazminat olarak ev aldın. Bu gerçek söylediklerinle çelişmiyor mu? - 13 yıllık evliliğim boyunca kazandığım bütün paralar belli. Çektiğim filmlerin, dizilerin yapımcılarına sorun. Ben İstanbul'un en önemli emlakçılarından biriydim. 12 yıl yaptım bu işi. Kimlere ne evler sattım. Hiç mi para kazanmadım bu işlerden? Kazandığım her şeyi hiçbir hesap gözetmeksizin karımla paylaştım. Bunun karşılığında bir gün bütün Türkiye'nin bildiği, DGM'lere kadar varan bir netice ile bana bunları yaşatacak, ben de bunları yaşayan bir insan olarak Malkoçoğlu gibi sıfır, tamtakır kurubakır allahaısmarladık diyerek gideceğim öyle mi? Benim karıma verdiğim maddi desteği kim bilebilir ki? Ne oldu benim kazandığım paralara? Aldığım ev, verdiklerimin dörtte biri bile değildir. Keşke kenarda üç beş kuruş param olsaydı bunu da bağışlardım. Fakat Sibel beni kamuoyuna öyle bir lanse etti ki beni bitirdi. O ruh haliyle ben belki de 2-3 yıl iş yapamayacaktım. Belki teklif de gelmeyecekti. Ben nerede yaşayacaktım peki?
ONUN VİCDANI YOK - Ne hissediyordun o günlerde? - Hep şunu hissettim. En vicdansız insanın bile toplu iğne başı kadar bir vicdanı vardır. Bana bunları nasıl yaptığını hiçbir zaman kabul edemedim. Yastığa başını koyduğunda nasıl uyuduğuna inanamadım. Bir kalp taşıyan insan bunları nasıl yapar diye çok düşündüm? Ben bunları hak etmeyen bir adamken, bana bunları nasıl yaptı diye isyan ediyorken biri bana bir ayet okudu. "Onlara bir şey göstermeyin, onlar bakarlar ama biz onları kör yarattık. Onları ikna etmeye çalışmayın, onlar duyar ama sağır yarattık. Onları vicdana getirmeye çalışmayın. Evet onların kalpleri vardır ama mühürlüdür' diye. Bunu duyduğum an üzerimden 10 ton yük kalktı. Geçmişi ve nedenleri sorgulamaktan vazgeçtim. Önüme bakmaya ve kendimi tamir etmeye başladım. - Ama önüne bakmak yetmiyor demek ki? Büyük bir depresyon yaşamışsın sonrasında... - Doğru... Ayrıldıktan sonra kendi içimde yaşadım her şeyi. Kimseyle paylaşmadım. Hep kuvvetli ve güçlü olmak zorunda hissettim kendimi. Ama farkında olmadan kendimi mahvetmişim. Ayrıldıktan 3 yıl sonra çok ağır bir depresyon geçirdim. - Bu dönem çalışamadığın döneme de denk geliyor. Peki o kadar aranan bir yıldızken niye iş bulamıyor Hakan Ural? - 3 yıl çok ağır, nedenini bulmakta zorlandığım pek çok şey duydum. Sonradan öğrendim, 3 yıllık suskun dönem yaşamam benimle entrikalar anlamında uğraşılmasıymış. Ben bir insana çok kızabilirim, onu düşmanım diye ilan edebilirim ama asla ekmeği ile oynamam. Çünkü Allah'tan korkarım. - Bir zamanlar çok aşık olduğun bir kadını suçluyorsun? Nedir bu? Boşanmışsınız, yollarınız ayrılmış... Hala paylaşamadığınız ne vardı ki?
ÇOK MUTLU OLSUN - Ben bunu adlandıramıyorum. Onunla çok mutlu günlerim geçti. Yine çok mutlu olsun istiyorum. Çünkü çocuklarımın annesi. Maddi manevi güçlü olsun istiyorum. Çocuklarım her zaman annelerini gülerken görsün. Özel hayatında da mutlu olsun. Çünkü Sibel'in kötü olması demek çocuklarımın mutsuz olması demek. - Sibel Can'ın Sulhi Aksüt ile evlendikten sonra "Bana ve çocuklarıma sahip çıktı" diye açıklamaları var. Sen çocuklarına sahip çıkamadın mı? Maddi olarak onların hayatına bir katkıda bulunamadın mı? - Benim yaptıklarımı çocuklarım biliyor. Hiçbir zaman bunu malzeme olarak kullanmadım. Onun bu lafları sarf etmesindeki vicdanını hiç anlamıyorum. Çocuklarına en büyük kötülüğü yapıyor. Ne kadar rahatsız edici bir laf? Ben de o tarza girersem, çok yıpranır, üzülür ve cevap veremez. Bana da yakışmaz. Çaresiz kalır. Çünkü yüzde yüz haksızdır. Ben yakında evleniyorum. 'Ezgi çocuklarıma sahip çıktı' dediğimi düşünebiliyor musun? Olur mu böyle bir şey? Bu kadar densiz olabilir miyim? Yarın öbür gün bu çocuklar en büyük cevabı verecek. Ben ona tane soru sorarım, zor durumda kalır. Yukarıda Allah var neyin olduğunu biliyor. Onun arada sırada bana laf sokmasının nedeni, bana olan kininden, nefretinden... Ama kendine 'Bana tapan, beni seven bir adama ben ne yaptım beni bıraktı?' sorusunun cevabını vermesi gerekiyor. Ben şahsiyetsiz bir adam olsaydım; 'Görmedim, duymadım, bilmiyorum'a yatardım. Ben ne yaptım? 'Bu ülkede herkesin başına her şey geliyor. Ben ne ilk ne de son olacağım ama benim haysiyetim her şeyden önemli' diyerek allahaısmarladık dedim. Bundan onurlu bir davranış olabilir mi? Ben ona hiçbir zarar vermedim ama en kötü ben oldum. Her türlü çamuru yiyen adam ben oldum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|