|
|
Sokakta kırmızı halı üzerinde futbol
BU aralar televizyonda büyük keyif alarak seyrettiğim bir reklam var. Kare kare hayattan kesitler gösteriyor. Sokakta kırmızı şık bir halının üzerinde futbol oynayan çocuklar Modern bir evin camındaki klasik biblolar Yolun ortasında bir lamba.... Reklamı yapan pencere firması reklamı "Yanına yakıştıramayacaksınız" diye bir sloganla bitiriyor ama benim vurulduğum başka. Bence çeşitli tezatların yaratıldığı karelerde aslında öylesine büyük uyum var ki... Geçenlerde bir masa satın aldım. Daha doğrusu sonunda bir masaya gördüğüm anda vuruldum. İnsan masaya vurulur mu? Hemen cevabını vereyim. Evet. Yaklaşık üç aydır bahçe mobilyası satan herkese anlatıyorum. "Öyle şık bir şey istemiyorum" diyorum. "Kibar mibar olmasın. Katlanıp, açılıp kapanması da gerekmez. Şöyle üç metreye bir metre ebatında elimi sürdüğüm anda ağacını hissedebileceğim bir şey istiyorum. Doğal olsun."Son gittiğim dükkanda bu isteğimi hiç de bana yakıştıramayan, nazik satıcı "Size bir adres vereceğim" dedi. Orada istediğiniz gibi eski püskü şeyler vardır." İyi de ben eski püskü şeyler istemiyorum ki.... Doğal olsun, farklı olsun diyorum. Tartışmaya girmedim. Söz dinledim. Ve hayatımın masasını buldum. Dişbudak ağacından. Kar, yağmur falan etkilemiyor. Damarları, yer yer küçücük oyukları var. Yanında kendi ağacından bir de arkalıklı bankı vardı. Yine çıkıntılık yaptım. Dümdüz başka bir bank buldum. Bir tarafına da rengarenk tahta iskemleleri dizdim. Bahçe yedi cücelerin mekanı sanki. Yeşil, mor, pembe, sarı ve lacivert (tabii ki en büyük Fener!) tahta iskemleler öylesine büyük bir tezat oluşturdu ki dişbudak ile, inanamazsınız. Ama oldu. Masayı yapan bile beğendi. Önce "İlginç" dedi ama sonra o bile ikna oldu. Uzun lafın kısası her şeyin yanına her şey yakışır. Yeter ki görmeyi bilin. Yeter ki çizginin dışına çıkın. Ya da siz beğenin yeter. Klasiklerden de vazgeçmeyin tabii bu arada. Örneğin bir başka reklam daha. Hülya Koçyiğit ve torunu başrolde. Düşünsenize, torun ve anneanne karşılıklı rol kesiyorlar. O kadar şirin, o kadar iç ısıtan bir an ki... Klasik mi? En alası. Ama olmuş işte. Hem de harika olmuş.
|