|
|
|
|
|
|
Kasabanın sırrı
Atakentliler, belediye başkanları Fevzi Doğan'ın neden öldürüldüğünü biliyor. Halk suskun, katiller şimdilik meçhul.
ersin'in Silifke ilçesi Atakent beldesi Belediye Başkanı Fevzi Doğan 26 Mayıs günü, üzerinde 26 rakamı bulunan bir taşın altındaki bombayla öldürüldü. Bu ancak örgütlü bir gücün işleyebileceği profesyonel bir cinayetti. Katiller bulunamadı ancak bütün kasaba kimseyle kişisel bir meselesi olmayan başkanın öldürülmesine hala inanamıyor.
TEHDİTLERİ UMURSAMADI Hayatı Hazine arazilerine musallat olan "girişimci"lere direnmekle geçen Doğan, seçildiği günden beri tehdit ediliyordu. Ailesi, çalışma arkadaşları ve Atakentliler 63 yaşındaki başkanın gizemli ölümünü anlattı...
Kasaba, başkanın dürüstlüğü yüzünden öldüğünü biliyor
Bombayla öldürülen Mersin Atakent Beldesi Belediye Başkanı Fevzi Doğan'ın katilleri henüz bulunamadı. Ancak bütün kasaba bu cinayetin Hazine arazilerinin yağmalanmasına izin vermeyen başkanın dürüstlüğü yüzünden işlendiğine inanıyor.
Mersin'in Silifke ilçesi Atakent Beldesi Blediye Başkanı Fevzi Doğan öldürüleceği o günün sabahı, hava henüz aydınlanmadan kalkmıştı. Tıpkı Marquez'in Türkçe'ye "Kırmızı Pazartesi" adıyla çevrilen "Önceden Duyurulmuş Bir Cinayetin Öyküsü"nde, kasabanın gözleri önünde acımasızca öldürülen Santiago Nasar gibi... 63 yaşındaki belediye başkanı günlerden beri ağrıyan gözleri yüzünden huzursuz bir gece geçirmişti. İki gün önce çok sevdiği o limon bahçesine girip ağaçları silkeleyerek henüz olgunlaşmamış yeşil limonları yere dökenlerin kimler olabileceğini düşünüyordu. Seçimleri kazandığı günden beri gelen o isimsiz telefonlara, küfürler savurarak "Bunun hesabını soracağız" diyenlere aldırmıyordu. Ancak yine de limonları yere dökenleri anlamamış, rahatsız olmuştu... 26 Mayıs günü belediyeden sekreterine eve gideceğini söyleyerek çıktı. Evden de bir süre sonra, kimi tanıklara göre gelen bir telefon yüzünden çıktı. Kendi kullandığı makam otomobiliyle yaklaşık bir buçuk kilometre ilerideki limon bahçesine gitti. İşte ne olduysa da o bahçede oldu. Ana yoldan birkaç yüz metre içerdeki bahçeden gelen patlama sesini ilk duyan hemen bitişikteki komşusuydu. Gürültüyü önce silah sesi zannetmiş ama yükselen dumanlardan farklı bir şeyler olduğunu anlamıştı.
26 NUMARALI PARSEL TAŞI Bahçesinin önündeki sundurmada çay içmeye hazırlanan bir başka komşu da patlamayı duymuş, oğlunu bisikletle başkanın bahçesine yollamıştı. Bisiklet giderken aynı anda hızla karşıdan gelip anayola doğru geçen yeşil renkli otomobil de gözünden kaçmadı. Limon bahçesine gelenler Fevzi Doğan'ı kanlar içinde, diz çökmüş bir halde bulmuştu. Başkan, bahçenin ortasında duran ve üzerinde kırmızı boyayla 26 rakamı bulunan bir parsel taşını kaldırmaya çalışırken patlama gerçekleşmişti. Hala yaşıyordu ancak konuşacak halde değildi. Çenesi ve boynu parçalanmış, toprak zeminde neredeyse yarım metre çapında bir çukur açılmış, çevreye siyah naylon parçaları saçılmıştı. Yaşlı adam hastaneye götürülürken konduğu otomobilde, parmakları kopmuş sağ eliyle yere vuruyor, bir şeyler söylemeye çalışıyordu... Ancak ağır yarası yüzünden konuşabilecek halde değildi... Önce Silifke'ye götürüldü, sonra Mersin'e doğru yola çıkarıldı. Ama çok geçti... Kalbi aldığı yaralara daha fazla dayanamadı... Başkanın bombayla, hem de ayın 26'sında, üzerinde 26 rakamı bulunan bir parsel taşının altındaki bombayla öldüğü haberi bütün kasabaya hızla yayıldı. Bu failleri tarafından olmasa da, nedeni yüzünden kesinlikle "önceden duyurulmuş" bir cinayetti. Çünkü Fevzi Doğan'ın bütün hayatı kasabasını ve köylülerini arazi yağmasına, ranta, uyanık müteahhitlere karşı korumakla geçmişti... Kimse öldürülmesini beklemiyordu ama bomba patladığı anda cinayetin nedenini de herkes biliyordu. Doğan'ın "karıncayla bile hesabı" yoktu. Üstelik hemşehrilerine, yoksullara, tanıdığı tanımadığı bütün insanlara yardım etmiş, bu uğurda babasından kalan servetini tüketmişti. Büyük bir malvarlığından geriye kıyıda bir ev ve borçlanarak alabildiği birkaç dönümlük limon bahçesi kalmıştı.
POŞET YANILGISI Patlamadan sonra çevreye yayılan naylon parçaları bahçeye daha önce ekilen çileklerden kalmıştı. Delikli siyah naylonlar, ekilen çileklerin toprağa değmeden büyümesi için kullanılıyordu. Ancak gazeteler bu ayrıntıyı atlamış, başkanın bahçeye gelen bir telefon üzere "poşet almak üzere" gittiğini yazmıştı. Bu poşet, daha doğrusu "para" iması hem ailesini hem de kasabada yaşayanları öfkelendirdi. Çünkü Fevzi Doğan sadece köyünde değil, Silifke ve Mersin'de de dürüstlüğüyle tanınıyordu. Eşi Teslime Doğan "Poşet almaya gitti" diye yazılmasına çok içerlemiş. "Öyle bir şey olamaz. Benim kocam dürüst adamdı. Parayla gelenleri hiç konuşmadan kovardı. Doğrusunu konuşsunlar. Hep 'Ben köyüme hizmet edeceğim, bu köyün çocuğuyum' derdi" diyor. Kardeşi Hamdi Doğan "Yerdeki karıncanın dahi hakkı varsa, onu arayan adamdı" diye anlatıyor Fevzi Doğan'ı. Tek dileği olayın bir an önce aydınlatılması: "Devlete güveniyoruz, adalete güveniyoruz. Kime sorsan 'Elbette bulunacak, bulunur' diyorlar. Biz de ona güveniyoruz" diyor. Bankacılık yapan küçük oğlu Fazıl Doğan da hala cinayetin şaşkınlığını yaşıyor. "Askerden geldiği günden beri Atakent için çalışan, buranın insanların gelip rahatça tatil yapabileceği bir yer olması için çalışan bir adamdı. Kırk sene bu işi yapmış. Kırk senenin sonunda bombalanıp gidiyor. Acıdan başka bir şey hissetmiyorum. O doğru bildiği neyse onu yapan, bildiğinden şaşmayan bir insandı. Böyle bir şey olacağı aklımızın ucundan bile geçmezdi." Fevzi Doğan'ın astsubay olan büyük oğlu Ahmet Doğan da yaşadıklarına inanamıyor. "Babamın yıllardır savaştığı bir şeydi bu. Dedem bu köyün kurucusu, babam da ondan devralmış. Her taşın altında, her yerde izi, işareti vardı. Yapısıyla da, insanıyla da böyle. Burada hep savaşmıştır. Koylar istilaya uğramıştır, köylülerin arsaları istilaya uğramıştır, müteahhitler gelip kandırmaya çalışmıştır. Halkını dışarıdaki uyanıklara karşı korumak için yıllarca savaşmıştır. Burada çeşmelerini dolduranlar vardı. Muslukları kesti, kesmek için mücadele etti. Babamı silahla, tüfekle tehdit edemezlerdi. Engel olduğu için ortadan kaldırmaları gerekirdi. Kaldırdılar" diyor. Ahmet Doğan soruşturmanın sonucunu beklediklerini hatırlatıyor ve "Bu olay biraz karışık olduğu için sabırsızlıkla bekliyor herkes. Herkes bir şey söylüyor ama bunların doğruluğu ispatlanmış değil. Birisi kalkıp bir şey dese başka şeyler olabilir. Biz bunlara fırsat vermeyiz, kötü bir şey olmasını istemeyiz. Ama bu tedirginlik, bu heyecan sanki bir yay gibi kuruyor herkesi. Bu olay uzadıkça bu yay kurulacağa benziyor. Bir an önce bir haber gelirse, gevşeyecek" diyor. Kızı Emine Doğan babasına yapılan saldırıyı bir telefon haberiyle öğrenmiş: "Silahla vurduklarını düşündüm. Hastaneye gittim. Orada öğrendim bomba olduğunu. Kimseye bir şey yapmadı. Ama Fevzi Doğan olduğu müddetçe buralarda hiçbir şey yapamayacaklar. Olmadığı zaman da gösterdiği adamın arkasından gidecek herkes. Onu da biliyorlar. 'En iyisi bunu kökten temizleyelim' dediler. Babam kendi yerini değil köylünün yerini düşünürdü, belediyenin geliriyle idare edeyim, hazineleri satmayayım diye uğraşırdı."
TRİLYONLUK ARSALAR Bu cinayeti "önceden duyurulmuş" hale getiren Silifke'ye yaklaşık 15 kilometre mesafede, Akdeniz kıyısındaki Atakent'in sahip olduğu araziler. Nadiren bulunan özel arazilerin büyüklüğü 10 dönümü geçemiyor. Üç köyün birleşiminden oluşan kasabanın hemen girişinde 450 dönümlük "denize sıfır" mera ise köylülerin ortak malı. En kötü ihtimalle dönümü 20-30 milyar lira eden bu arazi 10 trilyon liranın üzerindeki değeriyle fazlasıyla iştah kabartıcı. Benzer biçimde 150 dönümlük bir başka arazi de kasabanın doğusunda Yapraklı Koyu'nun üzerinde. Ancak yakınlarının "Yörük milliyetçisiydi, köyüne aşıktı" dediği Belediye Başkanı Fevzi Doğan hayatta olduğu sürece bu arazilere ilişmek mümkün gözükmüyordu. Ayrıca kimi gazinolara da Fevzi Doğan tarafından ruhsat verilmemiş, bu yüzden de tası tarağı toplayıp ilçeyi terk eden işletmeciler olmuştu. Doğan'ın ölümünden sonra oy birliğiyle Atakent Belediye Başkanı seçilen Osman Ünal arazilere yönelik bir anlaşmazlık ya da girişim olmadığını söylüyor. "Biz seçildikten sonra hiç kimse başvurmamış, hiçbir talep gelmemiş" diyor. Ünal da öldürülen başkanın ödün vermeyeceğinin bilindiğini anlatıyor: "Çekinmezdi, ölümden falan da korkmazdı. Birisi telefon açsın, şöyle şöyle yapacağım falan diye, 'Ulan nerdesin' diye yerini sorar, adama çatar... Veya birisi herhangi bir uygunsuz şey, rüşvet teklif etsin. Adamı orada döver. O derece sinirli ve haksızlığa tahammül edemeyen birisiydi." Bombanın üzerinden geçen iki buçuk haftadan sonra jandarma pek çok ayrıntının üzerinde duruyor. Ve bütün kasaba nedenini iyi bildiği bu cinayetin faillerini de bir an önce öğrenmek istiyor.
Cengiz Erdinç
|
|
|
|
|
|
|
|
|