|
|
Ben evinize aşık oldum
O kadar güzeldi ki tarihi kırmızı köşk her seferinde önünde durup zaman geçiriyordum. En sonunda bir gün kapıyı çaldım
Ne yalan söyleyeyim önce eve vuruldum. Arnavutköy sahil yürüyüşlerimin hemen hepsinde, önünde uzun zaman geçirdiğim kırmızı tarihi köşkün kime ait olduğunu düşünüp dururdum. Hatta bir keresinde kapısını bile çaldım. Açan olmadı. Kocam kızdı akşam "Ne işin var elalemin evinde? Niye kapılarını çalıyorsun? Hayır, açan olsa ne diyeceksin ki?" Sahi ne diyeceğim? Kendimi tanıtıp, "Evinize aşığım" diyeceğim. Fazla merak tehlikelidir, kabul ediyorum ama bizim meslekte bazen güzel sonuçlar da getirebiliyor. Ben de yılmadım. Ne yaptım ne ettim o kırmızı evin içine girmeyi başardım. Üstelik evin sahiplerini öğrenince tarihi köşke olan ilgim ikinci plana düştü. Neden mi? Çünkü orada yaşayan kadın arkeoloji alanında dünyanın önemli isimlerinden biriydi. Aynı zamanda Türkiye'yi olimpiyatlarda temsil eden ilk kadın eskrimciydi. Ya adam? Adam ise yazar, şair ve mimar olmadığı halde yaptıklarıyla Ağa Han Mimarlık Ödülü sahibiydi. Onlar Prof. Dr. Halet Çambel ve Nail Çakırhan'dı. Müthiş bir öğleden sonra geçirdik beraberce. Adam 94, kadın 89 yaşındaydı. 64 yıllık bir aşkı paylaşmışlardı. O yaşta bile çalışıyorlardı. "Hiçbir şeye zamanım yok" diyordu Halet Çambel. "Kitabımı bitireceğim, zamanım yok, okuyacağım zamanım kalmıyor. O kadar önemli ki zaman." Ardından espriyi patlatıyordu. "Ülkeyi satıyorlar ama zamanı satmıyorlar!" Röportajın detaylarını bu sayfalardan okudunuz zaten. Ayrılmadan önce köşkü gezdirdi bana Halet Hanım. Arnavutköy'e hiç bu açıdan bakmamıştım. Kırmızı köşkün içinden yani... Köşke olan aşkım bin kez daha arttı. Sadece ona mı? Sakinlerine de vuruldum.
***
Bugün adam 95 oldu, kadın ise 90. Aşklarının 65. yılını kutladılar. Kırmızı köşk mü Yerinde duruyor tabii ki hem de bütün ihtişamıyla. Ama bugün bu yazıyı yazmama sebep başka bir gelişme daha oldu köşk hakkında. Halet Çambel ve Nail Çakırhan çifti köşkü bağışladı. Kime mi? Sıkı durun. Boğaziçi Üniversitesi'ne. Gerisini Halet Çambel'in ağzından dinleyelim. (Üniversitenin dergisinden aynen aktarıyorum.) "Nail Bey ile bu yalının bizden sonra ne olacağını düşünürdük hep. Kardeşim var ama yurtdışında yaşıyor. O ilgilenemez. Herhangi bir yere devretmemiz gerekir diye düşünürken Boğaziçi Üniversitesi'ne karar verdik. Biz dört kardeş bu okuldan mezunuz. Üç kız Arnavutköy, erkek kardeşimiz de Robert Koleji'nden mezun oldu. En sağlam, bu işi en iyi götürecek kuruluş olarak Boğaziçi Üniversitesi'ni gördük. Onlarla konuştuk." Peki ama orada ne olacak? Öğrenciler hiç heveslenmesin yurt değil. Tarihi kırmızı köşk Arkeoloji ve Geleneksel Mimarlık Araştırma Enstitüsü olacak. Halet Çambel anlatıyor: "Tabii öncelikle burası toparlanacak. 50 yıllık evrak var. Onların düzenlenmesi arşivlenmesi yapılacak. Bu iş için İngilizce ve Almanca bilen kütüphaneciler arıyoruz. Sonra evin bakımı var, o da yapılacak." Boğaziçililer bu armağana "tarihi bağış" diyorlar. Haksız değiller hani.
|