|
İlk paparazzi Hilton'dan çıktı
|
|
Cumhuriyet mimarisinin en önemli örneklerinden Hilton, "uluslararası-modern" çizgisi ile gerek dönemini gerekse kendinden sonrasını derinden etkilemişti. Bugün sektörde çalışan pek çok kişi bu okuldan geçmiştir.
Geçtiğimiz hafta sonu Türk turizminin en önemli oyuncularından birisi 50 yaşına bastı. İstanbul Hilton Oteli, turizm hayatımızın esas oyuncusu gibi idi. En azından 1980'li yıllara kadar. Ne zaman ki sağda, solda yeni oteller belirdi. İnsanlar nereye gidebileceklerini o zaman konuşur oldular. Yani sözünü ettiğimiz ilk dönemde rakip dahi yoktu. Hilton, otelin balo salonunun önündeki terasta bir kutlama hazırlamıştı. O gün orada gördüklerimiz, hatırladıklarımız Türk turizminin son 50 yılının da özeti gibi idi. Bir kere şu kesin. Bugün bu sektörde çalışan isimlerin çoğu, belirli bir yaşın üstündekiler, yolu Hilton'dan geçmiş insanlardı. Mesela kim demeyin, çünkü liste uzun. Saymak ne mümkün? Ama o gece orada karşılaştığım davetliler, İstanbul Hilton Oteli'nin "Türk Turizmi için bir mektep" olmuş olduğunu sergiliyordu. Peki ama "bu Hilton etkisi", sadece Türk turizmi için mi olmuştu? Hayır. Otel hiç şüphesiz sosyal hayatımızı da derinden etkilemişti. Moda deyimle, cemiyet haberleri Elmadağ mahreçli idi. O kadar ki, gazetelerin Hilton muhabirleri bulunuyordu. Düğünler, davetler, beş çayları... Sonra barı. Hilton'un barı, şehrin cemiyet hayatının merkezi gibi idi. Barmeni Vefa Zat, kaleme aldığı kitapların birinde buradaki anılarını bizlerle paylaştı da neler olup bittiğini öğrendik... Lokantalar, özellikle Roof Restaurant gerçek bir okuldu. Yakın zamana kadar burada Türkiye'nin en şık servisi yapılırdı. Çok zaman geçti, çok şey değişti. Ama bu lokantanın servisinin bir ekol olma halini sürdürenler var. Türkiye'ye gelmiş en etkili yabancı aşçılardan birisi d'Vries burada uzun zaman çalıştı. Yine bugün de takdirle izlediğim, en iyi bir iki aşçımızdan Aybek Şurdum, otelin ilk Türk başaşçısı idi. Bir de şunu eklemeliyiz. Bu otel, mimarisi ile de hayatımıza girdi. Cumhuriyet Mimarisi'nin "Ulusal" diye adlandırdığımız döneminin sonunda ortaya çıkan yapı, "uluslararası/modern" çizgisi ile gerek dönemini, gerekse kendinden sonrasını derinden etkilemişti. Hiç unutmuyorum. Beş altı yıl önce kendisine bir otel çizdiğimiz dikkatli bir müşterimizin, çok da icab etmeyen bir merdiven talebi olmuş idi. Uzun zaman sonra beni ikna etmenin bir yolunu buldu. "Bak", dedi, "Hilton'un verandasından aşağı bahçeye inen uçan merdiven. O da mı kötü?" Gerçekten de otelin verandası, sonra o güzel merdiveni bir ders gibidir...
TALİHLİ BOYACI İstanbul Hilton Oteli sadece turizm alanındaki ilklere ev sahipliği yapmakla kalmayıp, "Türk kültür hayatında" da izler bıraktı. Hilton Oteli'nin mimari projeleri Conrad Hilton tarafından Amerika'da SOM adlı büroya çizdirildi. Tasarımın bir de Türkiye ayağı olmalıydı. Amerikalılar o günün en önde gelen ismini tercih ettiler: Sedad Hakkı Eldem. O gün kutlamadaki çoğu kişinin kendisinden ziyade torunu Paris'i tanıdığı Hilton, bu otelin banisi idi. Bu Türk turizmi için önemli yatırımcı da sütten çıkma ak kaşık sayılmazdı: Kim bilir, belki de açılışı şenlendirmek için yanında Terry Moore'u getirmişti. Hala ortalıkta dolaşan sevimli bir hikayeye göre otelin önündeki ayakkabı boyacısını ziyaret eden taze, tabureye kurulmuş, abiye ayakkabılarını parlatmıştı. İstanbul'u sarsan fotoğraf da işte tam o anı belgeliyordu: Hollywood'lu kızımız eteğinin altına çamaşır giymiyordu. Talihli boyacının, dönemin en gözde adamı olarak gördüklerini günlerce anlatması gerekmiş idi. O gece orada Semahat Arsel ile karşılaştık. Elbette komşular da davetli idi. Semahat Hanım'a refakat eden Divan Otelleri G. Müdürü Kamil Berk'le konuşurken dikkatimi çeken bir şey oldu. Otelin şu andaki çalışanları Berk'in yanından selamsız geçmiyordu. Her üç dört dakikada bir, yöneticiler dahi, Kamil Berk'e bir arzusu olup olmadığını sorunca, onu nereden tanıdıklarını merak ettim. "Ben", dedi, "10 yıl bu otelde çalıştım!" Bakın. İstanbul Hilton'dan son bir ders daha: En önemli yatırım insanadır. Kurumlar kendilerini kurum haline getirenlerin omuzlarında yükseliyor. Ve gerçek kurumlar bunu unutmuyorlar!
|