|
|
Tüketiyorlar. Her şeyi 16'sında bitiriyorlar
Dudaklar mı daha kırmızı yoksa boyalı tırnaklar mı? Onlar, ellerinde marka çantalarla gece mekanlarını geziyorlar. Bar taburesine tüneyip bir sigara yakıyor, kola ısmarlıyorlar. Tuvalette burun buruna geliyoruz. Beni beğenmiyorlar
Üzerinde beyaz tüylü bir ceket. Sarı uzun saçlarında kırmızı bir saç bandı. Ürkek bakışlarla etrafı süzmeye başladığında göz göze geliyoruz. Kıpkırmızı boyanmış dudaklarına takılıyorum. Belli belirsiz gülümsüyorum. Gözü gözüme takılı sigarasını yakıyor, sonra barmene doğru eğilip bir şeyler söylüyor. On dakika sonra yanına kızıl saçlı bir arkadaşı geliyor. Kuaförden yeni çıkmış. "Hangisi daha kırmızı?" diye düşünüyorum. Saçlar mı dudaklar mı? Yoksa tırnaklar mı? Uzun ince parmakları küçücük cep telefonunun üzerinde gidip geliyor. Bir taraftan ceketini çıkarmaya çalışıyor. Dikkatimi bir türlü karşımdakine veremiyorum. Sadece dinliyorum, arada bir başımı sallıyorum. Aklım fikrim bardakilerde. Kızıl saçlı sonunda ceketini çıkarmayı başarıyor. Müthiş seksi bluzu ortaya çıkıyor, dantelli, rengarenk... Saçlarını geriye doğru atarak taburenin üzerine çıkıyor. Sonra garsona işaret ediyor. Mönüler geliyor. Karşımdakinin "Ne yiyeceğiz?" sözüyle kendime geliyorum. Biz de bardayız, masalarda yer bulamamışız. "Çorba içeceğim" diyorum. "Sence yan tarafımızda oturan kızlar kaç yaşında?"
*** Bir yıl önceydi sanırım, Bağdat Caddesi'ndeki küçük kadınlar hakkında bir yazı yazmıştım. Hani her daim solaryumlu, göbeği açıkta bırakan kotlar giyen, saçları boyalı, yüzleri ağır makyajlı liseli kızlar... Yazıdan sonra o kadar çok mail almıştım ki şaşırırsınız. Özellikle anneler dertliydi "Kızlarımızın arkadaşları onlara kötü örnek oluyor, ne yapacağımız bilemiyoruz" diye yazmışlardı. Gece kulübü sahibi arkadaşlarım takıldılar bana, "Gel de geceleri, buraya kimler yemeğe geliyor bir gör. Hiçbiri içki içmiyor ama oturup büyükler gibi yemek yiyip etrafı kesiyorlar. Hepsinin elinde sigara. Yaşları 15-16."
*** Garson elindeki tepsiyle kızlara yanaşıyor. Bir tanesine meyve suyu, diğerine kola. Sigaralarından derin bir nefes çekip bardaklarını tokuşturuyorlar. Gözüm bu sefer ayakkabılarına takılıyor. Yüksek topuklu arkası açık... Bir tanesi file çoraplı. Artık kendimi dizginleyemiyorum. Karşımdaki bana takılıyor. "Ölüyorsun değil mi gidip sohbet etmek için?" Evet ölüyorum. Merak ediyorum kaç yaşındalar. 14, 15 belki 16. Ne işleri var cumartesi gecesi yaş ortalamalarına uymayan o restoranda? Bu kadar makyaj, bu kadar süslü file çoraplar, Louis Vuitton çantalar, elde sigaralar... 30'a geldiklerinde nasıl giyinecekler? Acaba nelerden keyif alırlar, hangi müziği dinlerler, hayattan bekledikleri nedir? Yanlarına gitmedim. Sormadım. Ama tuvalette burun buruna geldim. Şöyle bir bakıverdiler bana, baştan aşağı. Beğendiler mi? Hayır. Üzerimde bir kot vardı, makyajsızdım. Saçlarımı at kuyruğu yapmıştım. Allah'tan topuklu ayakkabılarım vardı ki yüzlerinde beliren memnuniyetsizlik fazla sürmedi. Ben ellerimi yıkarken, bir tanesi cep telefonundan annesiyle konuşuyordu. Küçük bir tartışma yaşandı saat konusunda. Anne gece 2'ye razı oldu sonunda.
*** İnanın, İstanbul geceleri küçük kadınlarla dolu. Her şeyi 16'sında tüketiyorlar. Hepsi incecik, hepsi televizyonlardaki süslü hayata özeniyor. Bir yaşam kurgulamış, içine kendilerini oturtmuşlar. Her şey sahte. Her şey sıradan aslında.... Küçük kadınlar var İstanbul'da... 15, 16 yaşında. Böyle yaşıyorlar çünkü başka hayat bilmiyorlar. Çevrenize bir bakın, onları fark edeceksiniz.
|