Değişime Fransız kalmayın
Son zamanlarda en çok dikkatimi çeken konulardan biri, çoğunluğun "Mevcut anı", bu anın daha büyük bir zaman dilimi içindeki konumunu değerlendirmeden tüketmesi... Bunun en büyük sakıncalarından biri ise "Yakınmanın" sürekli baş köşeyi kapması... Türkiye'de yakınılacak şey mi yok, sürüsüne bereket... İşsizlik, sefalet, gelir dağılım adaletsizliği, bebek ölümleri... Ama değişen şeyler de var...
*** Acaba dost ortamlarında "Son on yılda değişenler ve değişmeyenler" sohbeti yapsak, neler deriz? Bizde "Yakınma" insana otomatikman "Daha değerli" rütbesi verir... Şikayet ederek mevcudun üzerinden bir konum edinme, "Değişenler" üzerine odaklanmayı öksüz bırakır... Negatif olanın daha nitelikli, daha incelikli, daha anlaşılmaz ve daha nadir olduğu bilinçaltı kabul görünce de, "Değişenler var mı?" sorusunu cevap arayan da pek çıkmaz. "Hiçbir şey değişmiyor" plağı ise, eğer değişen birşeyler var ise sizi yavaş yavaş eskitir ve realiteden uzaklaştırır...
*** Türkiye'de "Değişenlerle ve değişmeyenlerle" ilgili bir gözlem hiç kuşkusuz AB süreci üzerinden yapılmak zorunda... Bu açıdan bakıldığında ise Gümrük Birliği tüm değişimlerin anası... Türkiye "Rekabet üretmeye" başladı... Bu, çok çok önemli... Eğer 2004 yılında Cumhuriyet tarihinin ihracat rekoru kırılıyorsa, hem de Gümrük Birliği'nin en acımasız muhalifi otomotiv sanayi on milyar dolarlık ihracat yapıyorsa, bu ekonomik gelişmenin bir de sosyal yansıması olması gerekir. Bence Türkiye'deki güçlü AB dinamiğinin sert çekirdeğini eskiden gelişmelere karşı çıkan o ihracatçı grup oluşturmakta... Bu bile önemli bir değişim. Türkiye'nin kendini tanıması, saydamlaştırması, olup biteni toplumsal aynalarda görmesi, sorunlarını bilince taşıması da cabası...
*** Türkiye belki henüz nasıl değişmekte olduğumuzu, uyum yasalarının ve anayasa değişikliklerinin hayatımıza nasıl yansıdığını derinlemesine içselleştirmiyor ama dünya bizdeki değişimleri görüyor... Türkiye'nin en acımasız muhalifleri bile görüyor. AB sürecinin gizli kahramanlarını, süreç henüz tamamlanmadığı için projektörlerin altına getiremedik... Onlar arasında, doğrudan Abdullah Gül'e bağlı çalışan, Ahmet Sever'in de başkanlığını yürüttüğü "Avrupa Birliği İletişim Grubu" da var... "Türkiye'de asker vesayetinin kalkmasının riskler yaratacağını" söylediğini kulağımla duyduğum AB'nin 1985 ila 1994 yıllarında başkanlığını yapmış olan Sosyalist Jacques Delors'un bile Türkiye'nin tam üyeliğine verdiği desteği görünce, Ahmet Sever'in mucizeler yarattığına bir kez daha inandım.
*** Sadece o mu? Türkiye'nin değişmekte olduğunu tescil edenler arasında eski Fransız Başbakanı Raymond Barre da var... Üstelik Fransa'nın eski başbakanı, zamanında Özal'a "Ayrıcalıklı üyelik" önerirken, neden bugün "Tam üyelik" konusunda Türkiye'yi desteklediğini de çok açık bir şekilde ifade ediyor... Bu isimlere, belki de bugüne kadar Türkiye'yi en üst düzeyde sahiplenen kişiler olarak Akil Adamlar Komisyonu'nu da ekleyebilirsiniz... Alexandre Adler, Jean-Claude Maurice gibi çok önemli adları sıralamaya gerek yok ama yazılıp söylenenleri topluca okuyunca, Türkiye'nin değişiminin dışarıdan daha iyi görüldüğü netleşiyor...
*** Türkiye'de kötümserliği huy edinenler de artık değişime Fransız kalmamalı... Çünkü Fransızlar bile yavaş yavaş da olsa bunu teslim etmekte... Jacques Delors Türkiye konusunda bu kadar ciddi bir değişim içinde ise herkes o noktaya gelecek demektir... Türkiye'de çok ağır temel sorunlar yok mu, tabii ki yığınla... Ama bunları çözme istikametinde bir AB dinamiğini de inkara gerek yok... Çünkü değişim istikametindeki esas realite o...
|