|
|
On bir ayın sultanı Ramazan
Ramazan, karşılıklı iyilik yarışını teşvik ettiği için inananları sınırsız bir mutluluğa sahip olan 'İyilik Devleti'ne davet ediyor. Burası, tüm hayallerin ötesinde yeryüzünde yaşanabilecek en mutlu devlet. Bu ütopya değil, çünkü Ramazan bunun işaretlerini bize gösteriyor.
'İyilik Devleti'nde yaşam Bir şahıs, Harem-i Şerkapısında, "Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allahım!" diyerek hep aynı duayı okuyordu. Ona, 'Sen başka dua bilmez misin?' dediler. O şöyle açıkladı, bu duayı tekrar etme sebebini: "Ben Beyt-i Şertavaf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. 'Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar' dedi şeytanım. İmanım ise, 'Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et!' dedi. Ben böyle mücadele içindeyken, birinin sesi duyuldu: 'Burada, içinde bin altınım olan kesem kayboldu. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!'
İYİLİĞİN BEREKETİ 'Bin haramdan otuz helal hayırlıdır' diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı: "Ben Mağrip Sultanı'nın oğluyum. Babam, Habeş Meliki'yle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evladın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına razı olma, elli bin altına sat beni. Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdat'a gittim. Orada açtığım dükkanda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, 'Meşhur bir tüccar dostum vefat etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım' dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çeyiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki: "Babam bu keseyi Harem- i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helalzade keseyi iade edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar." Bunun üzerine ben Allaha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hadiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saadetimiz daha da perçinlenmiş oldu!.. İyiliğin ve dürüstlüğün anlaşılması için ne güzel bir hikaye. Yaşanmış olması da çok büyük bir ihtimal. Çünkü İslam dini inananlarına sadece Ahiret hediyeleri değil, bu dünyadaki iyi ve güzel davranışlarının karşılığını da yaşarken veriyor. İyilik yapan iyilik buluyor, güzellik içinde yaşıyor. İyiliğin toplum ve fert hayatındaki anlamı çok büyüktür. Çünkü hiçbir devletin ya da sosyal kurumların halledemediği fakirliği sadece "İyilik Devleti" halledebilir. O devletin içinde yaşayanlar başkalarını doyurmadan kendileri doymazlar. İşte 'İyilik Devleti' tüm hayallerin ötesinde yeryüzünde yaşanabilecek en mutlu devlettir. O devletin cumhurbaşkanından memuruna kadar tüm yetkiler de insanın kendisindedir. Siz "İyilik Devleti"nizin başkanı olmaya hazır mısınız?
Adem Özbay
|