|
|
Eskiden zengin evlerinde de beslemeler yok muydu!
Sorduğunuz zaman 'eğreti gelinlik' diye bir şey yok diyor herkes. Aslında bu bizim geleneğimizde olan bir şey... Çocuklara evlilik öncesi bilgi veren ablalar, teyzeler vardır. Zengin evlerine de besleme kızlar alınır, çocuk ilk cinsel deneyimini onunla yaşasın diye. Burada eğreti gelin diye bir isim eklenmiş sadece.
Atıf Yılmaz 52 senedir film çekiyor. Türkiye'nin en çok film çeken yönetmeni de diyebiliriz onun için. Yazması, yönetmesi, yenilikleri, üslubu dışında onunla ilgili en fazla konuşulacak şey; kadın temalı filmleridir elbette... Onun sinema tarihinde kadının ayrı bir önemi var. Ahh Belinda, Kadının Adı Yok, Adı Vasfiye, Dağınık Yatak, Hayallerim Aşkım ve Sen gibi Türk sinemasının tartışmalı filmlerine imza atan bir usta o. Kadına ilk kez farklı gözle baktı; toplum içindeki kimlik arayışlarını yansıttı filmlerine. 'Feminist eşinden etkilenerek bu tür ilişkilerin ve tartışmaların içinde olduğunu' söylemekten çekinmedi hiçbir zaman. Duyarlılığını da şu sözlerle anlattı: "Kadınlar erkekler gibi birtakım avantajlarla dünyaya gelmiyor. Onun için kadınlar daha çok dram yaşıyor. Bizim gibi görsel sanatlarla uğraşan insanların payına da dram yaşayan insanlar düşüyor." Son çektiği, politik temalı filmi 'Eylül Fırtınası'nın üzerinden 4 yıl geçti ve Atıf Yılmaz, yine bir kadın hikayesinin anlatıldığı, ses getirecek bir filmle setlere döndü. 'Eğreti gelinlik' adı verilen kurumla tanıştırdı bizi. Denizli bölgesinde, Osmanlı İmparatorluğu döneminde varolduğu bilinen bu kurum üzerine çok tartışıldı. Bir Denizli milletvekili kalktı 'yoktur böyle bir gelenek' dedi; filme de ilham veren, aynı isimli romanın yazarı 'vardır efendim, ben biliyorum' dedi. Atıf Yılmaz tüm tepkilere sessiz. Müjde Ar, Nurgül Yeşilçay, Fikret Hakan, Şevket Çoruh gibi dev oyuncuları bir araya getirdiği filmi konusunda "Ben ne Denizli'nin adını geçiriyorum filmde, ne de birebir kitabı çektim" diyor. Ne de olsa sinemanın kurdu o!
* Siz Eylül Fırtınası'ndan sonra setlere ara verdiniz. Bilinçli bir tercih miydi, şartlar mı sizi buna itti? Hayır, işler eskisi kadar kolay değil, onun için. Eğreti Gelin 3 yılımı aldı. Maliyetler çok yükseldi, o parayı temin etmek bir sorun. Bir de çok bıçak sırtı bir hikaye. İçinin rahat olduğu, 'ben bunu gönül rahatlığıyla çekerim ve başarılı olur' diyebileceğim bir senaryo üzerine 2 yıl uğraştım.
* Eğreti Gelin'de sizi cezbeden şey neydi; filmi çekmeye nasıl karar verdiniz? Çatışmanın ilginçliği... Çünkü eğreti gelinlik kurumu ilginç bir kurum. Aslında bir yasak aşk hikayesi. Ama backround'u Türkiye'nin tam geçiş dönemini anlatıyor. 1928'de Harf Devrimi olmuş; doğu kültüründen batı kültürüne, batılılaşmaya geçiş dönemi... İki kültürün çatışması da var filmin geri planında.
* Kadın temalı filmleriniz herkesin malumu. Bir dönem filmi olmasının ötesinde bu filminizde nasıl bir kadın yarattınız peki, öne çıkan nedir? Kadın tipinin zenginliği... Kadın tipi hikayenin içinde belli bir noktadan belli bir noktaya geliyor, belli bir değişime uğruyor. Öğretmen ve öğrenci ilişkisi var burada. Öğrenci öğretmenine aşık oluyor, öğretmen de öğrencisine... Öğretmen mahalle mektebinde okuyarak yetişmiş, tamamen İslami kültür üzerine ders veriyor. Verdiği dersleri de Kuran'ı Kerim'den aldık. Oradaki ayetlerden, aileyle ilgili, kadın-erkek ilişkileri ve cinsellikle ilgili ayetlerden aldık. Çocuk lise öğrencisi, tamamen pozitif bilimler öğreniyor. İkisinin çatışması var. Kadın bu çatışmada yavaş yavaş kolektif bir toplumun üyesiyken, bir birey olmaya, kendi seçimini yapmaya başlıyor. O güne kadar hiçbir seçim yapmamış. Seçim yapacak cesareti kazanıyor ve değişime uğruyor. Bu değişim çok önemli.
* Siz Eğreti Gelin romanından ne kadar beslendiniz? Eğreti Gelin romanını yeni öğrendim.
* Şükran Kozalı'nın yazdığı Eğreti Gelin romanından esinlenmediniz mi? Şehir Tiyatrosu'nda drama yazarı, yönetmen, şair Tarık Günersel vardır; o Şükran Hanım'ın 'Müziksiz Kadınlar' kitabından esinlenerek bir senaryo yazmış. Onu bana getirdi. Fikri ilginç buldum. Yani senaryo çok parlak değildi ama fikir ilginçti. Ondan sonra 2-2.5 yıllık bir çalışmaya girdik. 'Müziksiz Kadınlar'ı yazan Şükran Kozalı, Denizlili. Genç kızlığında annesiyle birlikte dayısının mezarını ziyarete gidiyorlar, mezarın başında bir yaşlı kadın görüyorlar. Kadın çiçekleri suluyor, otları temizliyor. Annesi, 'O kalksın biz sonra gidelim' diyor. Kız da merak ediyor, 'kim bu kadın' diye. Annesi 'dayının eğreti gelini' diyor. Kostak Emine diye bir kadın. Dayısı buna aşık olup, veremden ölmüş. Ondan sonra kendisi araştırıyor ve yazıyor. 'Müziksiz Kadınlar'da da kısa paragraf halinde geçiyor bu. Fakat 'Müziksiz Kadınlar' kitabının adını 'Eğreti Gelin' olarak değiştirdi.
* Neden böyle bir şey yaptığı konusunda fikriniz var mı? Tabii ki filmin isminden yararlanacak!
* Eğreti Gelin romanının yazarı sizin filmi yanlış aksettirdiğinizi, eğreti gelinlerin para almadan çocuklara eğitim verdiğini söylüyor... Çok abuk sabuk şeyler söylüyor. Demin de açtı 'Özür dilerim, basında böyle şeyler çıkıyor' dedi. Ben de durmadan ileri geri konuşmayın dedim (gülüyor).
* Yani siz Şükran Kozalı ile oturdunuz konuştunuz, telif haklarını ödediniz ve kitabı senaryo haline getirip filmi çektiniz. O da böyle bir tartışma attı ortaya. Siz tamamen kitaba sadık kalmadınız mı acaba? Kitabın hiçbir şeyine sadık kalmadık, alakası yok.
* Neden telif ödediniz o zaman? Fikir sadece... Çünkü Eğreti Gelin diye bir kitap yok! Hikayeden hiçbir şey alınmadı, kitaptan hiç yararlanmadık.
* Çektiğiniz filmde eğreti gelinler para alır mı görünüyorlar? Evet.
* Bunu yaparken dayanağınız neydi? Öbürünün mantığı yok çünkü! Bir menfaati yoksa niye böyle bir şey yapsın. Ayrıca bunun yanlışı doğrusu olmaz. Bir film yapılıyor, onun dramatik yapısı neye uygunsa ona göre düzenliyorsunuz; bu kurmaca bir şey. Hiçbir romandan aynen bir şey alınmaz.
* Ben kendi fikirlerimi çekiyorum diyorsunuz.. Bana göre doğru olanı!
* Hiç araştırma yapmadınız mı peki? Araştırmadık, Şükran Hanım'a güvendik! Sorduğunuz zaman da 'böyle bir şey yok' diyor herkes. Aslında bu bizim geleneğimizde olan bir şey; ablalar vardır, teyzeler vardır, çocuklara evlilik öncesi bilgi veren... Zengin evlerine de besleme kızlar alınır, çocuk ilk cinsel deneyimini onunla yaşasın diye. Sonra da belki hamile kalır onlar, çocukları olur, evde üçüncü sınıf vatandaş olarak yetişirler. Burada eğreti gelin diye bir isim eklenmiş bunlara.
* Filminizdeki eğreti gelinlik müessesesi ne anlatıyor? Kuran'ı Kerim'e göre bir aile nedir, nasıl davranırsa karısını mutlu eder, bunları anlatıyor.
* Eğreti gelinlik Denizli geleneği deniliyor ama Kastamonu'da çektiniz. Neden? Denizli sanayi şehri olmuş ama Kastamonu'nun akıl almaz derecede korunmuş mimari dokusu var. Tam Osmanlı döneminden kalma ve iyi restore edilmiş, sokakları, evleri çok farklı.
* Bir Denizli milletvekili de kalktı, 'böyle bir şey yoktur bizim meleketimizde' dedi. Buna ne diyorsunuz? Onun da muhatabı biz değiliz, yanlış bir adres seçti! Muhatabı Şükran Hanım. Çünkü filmin içinde Denizli'de geçtiğine dair bir belirti yok. Ayrıca Denizli'de çekmedik. Hatta birisi bana, 'Milletvekili arkadaşın mı? Reklam olsun diye sen mi yaptırdın bunu?' dedi (gülüyor).
ŞİRİN SEVER
|