| |
|
|
"Ah bir Paris'e gitsem" diyen yazarın hikayesi...
Rahmetli Nadir Nadi anlatmıştı.O dönemde, yani 1940'lı yıllarda çok ünlü yazarlardan biri sürekli "Ah bir Paris'e gitsem" dermiş. Bu yazar çok iyi Fransızca bilirmiş ama Paris'i görmemiş olmanın ezikliğini de yürekten hissedermiş. Derken bir gün Fransız Hükümeti bir grup gazeteciyi Paris'e davet etmiş. Davetliler arasında, "Ölmeden evvel Paris'i göremeyecek miyim" diye yakınan yazar da varmış. Bizim gazeteciler cümbür cemaat Air France uçağına binmişler. Paris tutkunu yazar hem heyecanlı, hem de şaşkınmış uçakta. Pek konuşmuyormuş. Paris'te havaalanına inmiş uçak. Hepsi merdivenlerden inmeye başlamışlar. Bizim "Ah Paris" diye tutturan yazar, ayağı Paris toprağına değer değmez "Ah bir İstanbul'da olsaydım" demiş. Sonra da "Ben burada yaşayamam. Beni İstanbul'a geri gönderin" diye, karşılayan Fransızlara yalvarmaya başlamış. Arkadaşları ne yapacaklarını şaşırmışlar. Sonunda bir çözüm üretmişler. Paris'te Türk yemekleri yapan ve Türkçe bilen bir Ermeni'nin lokantasına götürmüşler bizim yazarı. Orada bırakmışlar. Onlar bir hafta Paris'i gezmiş, röportajlar yapmışlar. O arkadaşları ise bir hafta o Ermeni lokantasında oturup, rakı içmiş, pilaki, topik, ciğer yemiş. Kendini İstanbul'da gibi hissetmiş. İstanbul'a dönüş zamanında da, lokantaya uğrayıp almışlar arkadaşlarını, havaalanına gitmişler. Aslında bu yazarın ikilemi, bizim hayatımızın da öyküsü olabilir. Bütün toplumsal yaşamımızda "Ah bir Avrupalı olsak" diye söylenen ve Türkiye'nin nesi varsa küçük gören insanlara rastlamadık mı?. İmkanı olan veya iş bulabilen kimbilir kaç Türk Avrupa'ya yerleşti. Avrupalı veya "Batılı" olmayı bir ideoloji olarak da benimsemedik mi? Şimdi Avrupalılık çok somut biçimde önümüzde duruyor. Eğer AB, 17 Aralık'ta müzakere tarihi verirse, gelecek kuşaklar sahiden Avrupa vatandaşları olacaklar, Avrupa Parlamentosu'na milletvekili olarak gidecekler, TL'nin yerine bir gün Euro geçecek. Ama "Ah benim Paris'im nerede" diyen yazar gibi olanlar da, çok fazla. Avrupa bizi bölmek mi istiyor? Heybeliada Ruhban okulu açılırsa bağımsızlık elden gider Türk'ün Türk'ten başka dostu mu var? Karen Fogg'un çocukları ne istiyor? Böyle lafları, en "Batıcı" geçinenlerin ağızlarından duymuyor muyuz? "AB'ye Hayır" sloganı arkasında oluşan, Marksist-Faşist-Şeriatçı ittifakı da, hepimizin gözleri önünde değil mi? Baktım, en Batıcı partinin (CHP) sözcüsü Ali Topuz da, fırsat bu fırsat deyip, Rum Patriği'ne giydirmişti bir demecinde. Neyse.. 17 Aralık'ı beklemekten başka çare yok. Adamın biri her dakika "Ben Paris'teyken" diye başlayan cümleler kurarak, arkadaşlarını bezdirmiş. Sonunda bir oyun kurmuşlar. Adam her ağzını açtığında lafını kesmişler. Adam küt diye düşüp bayılmış. Telaşlanıp, kolonya sürmüş, ayıltmışlar. Adam gözünü açar açmaz gülümsemiş, "Merak etmeyin. Ben Paris'teyken de bir kere bayılmıştım" demiş. Bu hikayeyi de "Ankaralı" olmaya bayılanlara ithaf ediyorum.
|