| |
|
|
Demek yabancılar Türkiye'nin yarınına güveniyor
Bazıları, yabancılar Türkiye'de mülk alıyorlar diye telaşta. Bunlar, "Eyvah, vatan toprakları elden gidiyor" diye feryat etmeye başladılar bile. Neticede alışık olmalıyız böyle şeylere. Turgut Özal İstanbul'da Sevda Tepesi Arap zenginine satılsın diye olayı teşvik ederken de, ne gürültüler kopmuştu. Neticede, çağdaş, akılcı, dünyalı olan her şeyi tehlikeli diye görmekte antrenmanlı olduğumuz için, döviz bulundurmayı da, öldürücü bir suç aleti taşımak gibi, 1980'lere kadar cezalandırmadık mı? Bir ülkede yabancıların ev alması, o ülkenin geleceğine ve istikrarına yabancıların güven duyduğunu kanıtlar. Neden Türkiye'nin varlıklıları, New-York'ta, Miami'de, Londra'da, Paris'te, Cannes'da falan ev alırlar? Herhalde hiçbir Türk zengini, bizim devlet tarafından, ABD veya İngiltere yahut Fransa çöküp parçalandığı zaman, bu emlaka Türk bayrağı çekip, sınırlarımızı genişletmekle görevlendirilmiş değildir. Bunlar bu istikrarlı ülkelerde paralarını rahatça harcarlar, tatil yaparlar, çocuklarını okuturlar. Aldıkları emlak da, değerini korur. Bir nevi güvenceli tasarruftur da bu. Dünyanın en yoksul ülkelerinde bile büyük para kazananlar, süper zenginler vardır. Ama asıl zengin ülkeler, paranın kazanıldığı değil, bu paranın rahat harcandığı, mülkiyetin kutsandığı, hukukun ve insan haklarının egemen olduğu, demokratik rejime sahip olan ülkelerdir. Demek Türkiye de bu görünüme girmeye başladı ki, yabancılar ev, villa, tatil konutu, iş yeri almaya başladılar burada. Bizim artık, genlerimizdeki yabancı düşmanlığını, servet düşmanlığını, bölünme fobisini ve benzer çocukluk hastalıklarını tedavi etmemizin zamanı gelmiştir. Her gün sosyo-politik ve ekonomik alfabelerin ilk sayfasından hayata yeniden başlayıp, birilerine "Korkmayın. Bunlar normal gelişmelerdir" demek, bıktırıcı bir süreç oluşturmaktadır. Her dakika yoksulluktan yakınıp, aynı sırada ülkeye gelen yabancı yatırımlardan da korkmak, siyasi değil, tımarhanelik bir davranıştır. Hatırlarım. Birkaç yıl önce rahmetli Sakıp Sabancı ile Güney Fransa'da karşılaşmıştık. Excalibur marka, sarı, gösterişli bir spor araç kullanıyordu. - Sakıp Ağa, bunu neden İstanbul'a getirmiyorsun, diye sordum Acı acı gülüp, şu cevabı vermişti: - Bunu İstanbul'a getirirsem çok dikkat çeker, insanlar bana kin tutar. Diyorum ki, kara para olmayan, vergisi ödenmiş kazançları Türkiye'de rahatça harcayacak ortamı yaratamazsak, bunlar Riviera kıyılarında, Florida'nın kıyılarında, Londra'nın teraslarında harcanır. Şimdi yabancılar Türkiye'de ikinci evlerini almak için yatırım yapmaya karar verdiklerine göre, ülkemiz güvenilir, istikrarlı, mülkiyetin ve hukukun kutsandığı bir görünüme giriyor. Bundan korkulmaz. Buna sevinilir ancak.
|