| |
|
|
Tren olmasaydı siyasi tarih durgunlaşırdı
Eskiden Ankara-İstanbul arasındaki trenlerden söz edilince, akla kaza değil siyaset gelirdi. "Eskiden" dediysek, Milat öncesinden bahsetmiyoruz. Yani 1930'ların sonu, 1940'ların başı... O zaman kimse uçağa binmezdi. Cumhuriyet gazetesinin koleksiyonlarını karıştırırken görmüştüm. Bir kez, "Başvekil İsmet Paşa uçakla İstanbul'u teşrif etmiş." İnönü'nün pilot şapkalı, deri ceketli, rüzgar gözlüklü hali ile üstü açık çift kanatlı uçağın arka koltuğunda otururken çekilmiş fotoğrafı, birinci sayfadaydı. O dönemler öyleydi. 1950'lerde bile, gazeteler Ankara mahreçli haberlerinin başlangıcına "Telefonla" diye yazarak, teknolojiyi sonuna kadar kullandıklarını vurgularlardı. Herhalde İstanbul'dan Ankara'ya sadece trenle gidebilmek, o günün insanlarını sıkmış olmalı ki, Yunus Nadi Cumhuriyet'teki başyazılarında, "Ankara neden bir kanal ile denize bağlanmıyor" konusuna girmiş. Yunus Nadi 1938'in Haziran'ında bu "Ankara Limanı" konusunu daha ayrıntılı işleyerek, şunları yazmış: -Başka hiçbir şey yapmayacak olsak bile, Ankara'nın limanını şimdiden Polatlı'nın ilerisine kurmak kabildir. Halbuki bu limanı Ankara'nın içerisinde tesis etmek de asla imkansız değildir. Tabii o dönemde Ankara ile İstanbul arasını karayolundan, otomobille de geçebilirdiniz. Ama yol çok parlak değildi. Herkesin gözünü "Karga Sekmez"i tırmanmak korkuturdu. Neticede tren, Ankara-İstanbul bağlantısının ana arteriydi. Örneğin Atatürk, İsmet İnönü'yü Başbakanlıktan almak için, trene atlamış ve İstanbul'a gitmişti. O sırada Trakya'da manevralara katılan Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı Dolmabahçe'ye çağırmış ve ona İnönü'yü görevden alacağını bildirip, "Ordu'nun buna reaksiyonu ne olur" diye nabız yoklamıştı. Atatürk ertesi gün yine trenle Ankara'ya dönmüş, bir gün sonra da (19 Eylül 1937) İstanbul'daki Tarih Kongresi'ne katılmak üzere yine trene binmek için Ankara Garı'na gitmişti. Kendisini uğurlamaya gelen Başbakan İsmet İnönü'ye, tam tren kalkarkan "Sen de benimle gel" diyerek onu da trene almış ve bu trendeki görüşme sonucu, İstanbul'a vardıklarında İnönü trenden "1.5 ay istirahat almış" olarak inmiş ve Celal Bayar'ın başbakanlığa vekalet edeceği açıklanmıştı. İnönü istifasını da 25 Ekim'de verecekti. O dönemin olaylarını günü gününe not eden milletvekili-gazeteci Asım Us, 9 Kasım 1938'de Ankara'dan gelen trendeki milletvekillerinin, Haydarpaşa Gar Komiseri tarafından yeniden trene bindirilip Ankara'ya geri gönderildiklerini yazar. Çünkü Atatürk ölmek üzeredir. Başbakan Celal Bayar 8 Kasım'da trenle İstanbul'a gitmiş, 11 Kasım'da Ankara'ya dönüp, İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinde oy kullanmıştır. Ertesi gün de yeniden Başbakan atanan Bayar'a güvenoyu vardır Meclis'te. O gün İstanbul'a giden trende, şair-milletvekili Yahya Kemal Beyatlı'yı görenler, ona sorarlar: -Celal Bayar kabinesine itimat reyi vermeyecek misiniz? Yahya Kemal'in de tebessüm ederek şu cevabı verdiği duyulur. -Benim hükümete itimadım var. Mühim olan onların bana itimat duymalarıdır! Neticede Ankara'da yeni düzen kurulduktan sonra Atatürk'ün cenaze törenine sıra gelmiştir. 14 Kasım'da Atatürk'ün cenaze masrafları için, 3540 sayılı kanun kabul edilmiştir. 16 Kasım'da Türk Bayrağı'na sarılı tabut Dolmabahçe'de halkın ziyaretine açılmış, 19 Kasım'da da, Yavuz'dan İzmit'te Ankara trenine nakledilmiştir. Atatürk'ten ve Başbakanlık'tan Haydarpaşa Garı'nda ayrılan İnönü, onun tabutunu Ankara Garı'nda, Cumhurbaşkanı olarak karşılamıştır. Bence tren kazalarını tarihi ve acı sonuçları kadar, Ankara-İstanbul treninin siyasi tarihimizdeki yeri de ilgi çekici. Bu vesile ile, biraz medya arkeolojisi yapmak fırsatı da doğuyor bizim meslekte.
|