Lila adlı bir kadın ya da Fahrenheit 9/11
Bu bir sinema filmi değil... Bu bir belgesel de değil aslında.. Michael Moore'un Amerika'yı sarsan "beyaz perde gösterisi"; yakın, çok yakın tarihle bir yüzleşme... Film, haftalardır ülkenin her yanındaki sinema salonlarında gösterimde... Ve belli ki; daha haftalar boyu da gösterimde kalacak... "Olup-bitenler"den habersiz son "Amerikalı"ya da ulaşana kadar...
*** Sıradışı gazeteci, televizyoncu ve film yönetmeni Michael Moore'un sarsıcı gösterisi; görüntülerle değil seslerle başlıyor: Salon karanlık, perde karanlık... Bir uçak homurtusu, infilak sesi, çığlıklar... 11 Eylül sabahı, ikiz kulelere çarpan uçağın sesi mi bu? Yoksa... Irak'ta bir bombardıman uçağının yol açtığı trajik senfoni mi? Uçaklar ve ölüm... Film aslında söyleyeceğini birkaç saniyelik o "karanlık"ta söylüyor. 11 Eylül'le Irak savaşı arasındaki insani trajedinin "ayniyet" ve "illiyet"ini çarpıcı bir biçimde düşündürerek...
*** Bush yönetimini yerden yere vuran bu filmi, ABD dışında bir ülkede seyretmek çok da anlamlı olmayabilir. Biz, tepeden tırnağa "muhalif" bu gösteriyi, Beyaz Saray'dan birkaç dakika uzakta bir sinema salonunda izledik... Salonu gündüz vakti bile dolduran Amerikalıların tepkilerini gözleyerek... Hemen önümüzdeki Amerikalı kadınların; filmin ilk sahnelerinde; televizyon çekimi için saçlarını elini tükürükleyerek düzelten Paul Volfowitz'e kahkahalarla güldüklerini, birkaç dakika sonra da ölen oğulları için feryat eden Amerikalı ve Iraklı anneleri izlerken sarsıla sarsıla ağladıklarını gördük... Evet; "Fahrenheit 9/11" bu anlamda tam bir tragedya... Gerçek haber karelerinden seçilmiş "komik haller"e güldürürken; o komiklikleri yapanların sebep olduğu trajedilere ağlatıyor... Ve şaşırtıcı ilişkilerin yol açtığı beyin fırtınalarıyla sarsıyor herkesi...
*** 11 Eylül, Afganistan, Irak... Baba ve oğul Bush'un Suudi'lerle yakın ticari ilişkileri; Carlyle şirketinin karanlık işleri; Usame ve Suudi sermayesi; Chenney'le Halliburton bağlantıları; Enron, Unocal, doğalgaz hatları ve Afganistan sarmalı... 11 Eylül'de hava sahası kapanmışken; 13 Eylül'de Usame ailesinin ardarda kalkan özel uçaklarla ABD'yi terketmesi; Bush'un askeri kayıtlarında adı silinen kişinin şaşırtıcı rolü... Bilinen, bilinmeyen pek çok olay, akılcı ve şüpheye yer bırakmayacak bir kurguyla ortaya konuyor... Filmi izleyecekler; bunları görecekler elbette... Şifreleri çözecekler... Lakin... "Fahrenheit 9/11"in; değme televizyonculara ve sinemacılara "selam" durduracak birkaç sahnesi var ki... Başkan Bush'un; 11 Eylül'de ikinci uçağın Kuzey kulesine çarptığının kulağına fısıldanmasından sonra. Ana okulu öğrencileri karşısında geçirdiği o "ölümcül sessiz" dakikalar... Kamera "yakın plan" yüzünde ve gözlerinde... Ve Michael Moore'un o bakışlara kurguladığı "Flash-Back" düşünce balonları... Ve Bush'a o an düşündürdüğü "ilişkiler sarmalı..." Anlatarak olmaz... Görülmeli... Ve Lila adında bir kadın... Ve... Oğlunu savaşa gönderen o kadından; oğluyla ve ülkesiyle nasıl gurur duyduğunu anlatan "yurtseverlik" söylevi... Ve 2 Nisan'da Kerbela'da düşen "Karaşahin" helikopteri... Ölen Lila'nın oğlu... Ve Michael Moore'un müthiş bir gazetecilikle, o kadınla; o "anne"yle; Beyaz Saray'ın önünde buluşması... Ve bir annenin Bush'a isyanı bu kez... Ölümden önce, ölümden sonra...
*** Michael Moore'un filmi; Amerikan medyasına acımasız ama haklı bir eleştiri aslında... Bir tür sessiz intikam... Amerikan kamuoyu Irak'ta ölen sivilleri ve Irak'ta ölen Amerikan askerlerini ilk kez, evet ilk kez bu filmde görüyor ve öğreniyor... "Fahrenheit 9/11" yakıcı bir film... Filmin sıcağı kimi yakar? Görülecek...
|