İstifa
Beş yıl önce... Büyük depremden tam tamına 50 gün sonra... Bu köşede bir yazı yazmıştık "istifa" başlıklı... Yazıyı yazmak için "elli gün" beklemiştik. Ve ondan sonra sormuştuk sorumuzu: "20 bin kişi öldü... Ve bir tek kişi bile istifa etmedi!" Deprem, "Allah"tandı... Amenna... Felaket, "tabiat"tan... Pekala... Lakin... Yıkımın boyutlarının bu kadar büyük, can kaybının bu denli yüksek olmasının sorumlusu olabilecek bir tek "kul" yok muydu? Allah'tan ve tabiattan başka sorumlusu yok muydu 17 Ağustos'un... Onu da geçtik... Felaket bölgesine "devlet"in geç ulaşmasından ve belki bu nedenle can kaybının artmasından kendini sorumlu sayabilecek bir "Allah'ın kulu" yok muydu bu ülkede? Geçtik başbakanı, herhangi bir bakan, bir genel müdür, herhangi bir bürokrat, bir müsteşar ne bileyim... Ya da bir vali, bir kaymakam, bir belediye başkanı... Bir muhtar ya da!.. Yok muydu? Terör gerekçesine kimsenin bir şey dediği yok da... O "düşük yoğunluklu savaş"ın 15 yıla uzamasının ve giderek artan kayıpların "istifa" ile ödenecek bir bedeli olmamalı mıydı? 65 milyon insan bir gecede yarı yarıya fakirleştirildi... Ve bir tek kişi bile istifa etmedi bu nedenle... İşin aslı şuydu ki "krize girmeye" sebep olanlar, hiçbir şey olmamış gibi "krizden çıkmaya" soyundular... Akıllarının ucundan bile geçmedi istifa...
*** Çünkü... Çok partili demokrasinin geleneğinde en az başvurulan kurumdu "istifa..." Oysa, ulusun kurtuluş meşalesini yakan ve cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal, uzun zafer yolculuğunun başında "rütbe ve nişanlar"ını terk etme kararını ve riskini göze alarak girmişti Bandırma vapurunun lumbar ağzından içeri... Ülkenin sancılı demokrasi macerasında bir tek istifa mektubuyla önlenebilecek "kanama"lar, istifadan "sarf-ı nazar" edildiği için kangrene dönüşerek ağırlaştırıldı. Oysa batı demokrasilerinin en vazgeçilmez kurumuydu istifa... Hata yapan, seçimi beklemeden basıyordu istifa imzasını... Watergate skandalıyla yıkılan Richard Nixon, bekleyip seçime gitseydi, belki de kimsenin yüzüne bakamayacaktı bir daha... Ama vaktinde çekilmesini bildiği için "bir başkan eskisi" olarak değil, herkesin başı sıkıştığında başvurduğu "bilge" bir insan kimliği ile çekildi hayat sahnesinden...
*** Büyük bölümünü beş yıl önceki yazımızdan aktardığımız bu satırlara, "İstifanın dayanılmaz ağırlığı" başlıklı ve Stanford Üniversitesi kaynaklı bir alıntıyı da eklemiştik: "İktidardan ayrılma sorununu çözmenin belki en iyi yolu, bu süreci kurumsallaştırmaktır... O halde öğrenmemiz gereken tek şey, hem iktidarı zamansız kaybetmekten korkmamak, hem de görevlerimizden onurlu bir şekilde ayrılmaktır."
*** İstifa sözcüğü bugün yine herkesin dilinde... "İstifası elinde" olması gerekenlerinse, "umurunda" bile değil... İstifa kurumunun, "sorumluluk-sorumsuzluk"la ilgili olmadığını; temel amacın "kamu vicdanı"nı tatmin etmek olduğunu bir hatırlayan olmayacak mı? Ama onlar da haklı! Kim bu coğrafyada "kamu vidanı"nı referans belledi ki bugüne dek? Öyleyse... Yeniden yazalım beş yıl önceki yazımızın ilk satırını: "20 bin kişi öldü... Ve bir tek kişi bile istifa etmedi!"
|