Monica'nın zamanlaması...
Aslında geçen haftadan beri bu sütunlarda süren "dizi köşe yazısı", ABD'nin "Irak savaşı"nı destekleyen bir grup "kalem erbabı"nın tezlerine karşı başlatılmıştı. Onlara göre, Saddam'ın devrilmesiyle sonuçlanan Irak işgali bölgede "iyi" gelişmelere yol açacaktı. ABD hem teröre karşı mücadele ediyor, hem de bölge ülkelerini "demokratikleştirme"ye çalışıyordu. Daha ne olsundu!
*** Oysa bu satırların yazarı, dünyayı sarsan o "meşhur ve meşum" 11 Eylül tarihinden bu yana hep aynı görüşleri savunageliyordu: Filistin sorununu çözüme kavuşturmadan; Ortadoğu'da ve dünyada gerçek anlamda, kalıcı "barış ve huzur"un sağlanması mümkün değildi. Bölgenin demokratikleşmesi de mümkün değildi. "Başka" ülkelerde demokrasi, "Beyaz Saray"ın bugünkü " kiracısı"nın derdi de değildi: (Öyle olsa, savaştaki en büyük müttefiki "darbeci" Pervez Müşerref olmaz; ya da bir dönem "Kuzey Afrika"nın "Saddam"ı sayılan Kaddafi'ye çiçekler atılmazdı. Neyse!.) Irak işgali çözüm değil yeni "çözümsüzlükler"in kaynağı olabilirdi ancak.. Oluyordu da... Barış ve demokrasi isteklerinin doğruluğunu sınayacak bir tek "test" vardı bölgede... Bütün sorunların ve bütün çözümlerin "Turnusol" kağıdıydı o: "Filistin sorunu!"
*** Soruyu bir başka biçimde de sorabilirdiniz: Filistin sorunu, 1998 yılında, bütün tarafların ve elbette İsrail devletinin "kesin imza"sıyla "nihai" çözüme ulaşmış olsaydı... Bölgede kalıcı barışın temelleri "o yıllar"da atılmış olsaydı... 11 Eylül yaşanır mıydı? Irak işgali yaşanır mıydı? Bu sorulara "evet" yanıtını verebilecek bir tek "vicdanlı ve akıllı" "kalem erbabı" var mıdır yer yüzünde?
*** "O yıllar" bu nedenle önemlidir işte... O yıllar; yani "1990'lar"ın ilk yıllarından sonlarına kadar uzanan zaman kesiti, Filistin'de "çözüm"e en çok yaklaşılan tarih dilimiydi. O yıllarda Beyaz Saray'da; "yurtta refah, dünyada barış"ı kafasına fena halde "takmış" bir başkan "ikamet" etmekteydi. Öncülük ettiği İrlanda ve Bosna barış antlaşmalarının ardından dünyanın "asıl" kanayan yarasında kanamayı durdurmak için radikal adımlar atmaya başlamıştı. O "başkan" Clinton; o "yara" Filistin'di.
*** Adımlar radikaldi gerçekten de... Bugünlerde Ramallah kentinin duvarları arasına hapsedilmiş olan Yaser Arafat; o günlerde sık sık Beyaz Saray'ın "onur" konuğu oluyordu. Clinton'ın zorlamalarıyla, İsrail liderleri sık sık Washington'a davet ediliyor; "zoraki barış"ların antlaşma koşulları oluşturulmaya çalışılıyordu. Clinton'la Arafat arasındaki "Oval Ofis" görüşmeleri yani bu radikal barış girişimleri; İsrail'li "radikal"ler için kabul edilir bir şey miydi? Ama İsrail'li "radikal"ler için yalnızca... Yoksa, yine aynı yıllarda; "Filistinliler'le bir arada ve ebedi barış içinde" yaşamak isteyen, "çözüm yanlısı" onbinlerce İsrail'li de "barış bayrakları"nı yükseltiyordu ellerinde.. Tek istedikleri -ki haklıydılar- İsrail devletinin güvenliği ve "beka"sının sağlanmasıydı... Ama radikaller? "Filistin"e zerrece hayat hakkı tanımaktan yana olmayan radikaller?
*** Bu "yazı dizisi"nin bundan sonraki bölümlerinde ortaya konacak inanılmaz ve ilginç "tesadüf"ler zinciri; o "klik"lerin "ayarladığı" rastlantı(!)lar olabilir miydi? Nedense "o" yıllarda "zuhur" ediveren; Oval Ofis'in "yeni" ziyaretçisi "Monica"nın zamanlaması da rastlantı mıydı mesela? (Devamı perşembe bu köşede!")
|