Komplonun sonu yok!
Önceki gün bu köşede ardı ardına sıraladığımız "isimler"e bakarak Monica'nın, Başkan Clinton'ın "düşürülmesi" için kurulmuş ince bir "tezgah" olduğunu düşünebilirdiniz. Daha başka bilgiler de aktarabilirdiniz... Mesela... Ocak 1998'de, Monica skandalının "Amerikan ve dünya kamuoyu"nda bomba gibi patlamasından hemen önce İsrail Başbakanı Netanyahu'nun resmi bir ziyaret için Washington'a geldiğini... Görüşmede Başkan Clinton'un; İsrail Başbakanı'na, "Filistinliler'e toprak bırakma konusunda ödün vermeleri" için baskı yaptığını... Bu talebin bir kez daha reddedildiğini... Bu görüşmeden hemen sonra Netanhayu'nun Washington'da, Clinton'ın "muhalif"lerinden aşırı sağcı "evangelist-din taciri" Jerry Falwell'le buluştuğunu "anlamlı" bir rastlantı olarak hatırlatabilirdiniz. Ve Monica'nın adının gazete manşetlerine bu "trafik"ten birkaç gün sonra düştüğünü de... Veya Bayan Hillary Clinton'ın skandalın duyulmasından sonra bir büyük televizyon kanalına verdiği röportajda söylediklerini de anlamlandırabilirdiniz: "Bu olay, eşime karşı düzenlenmiş geniş çaplı 'aşırı sağ' bir tezgahtır. Jerry Falwell de bu komplonun bir parçasıdır." Peki avukatının Monica adına, "alelacele", daha kimsenin aklına "şüphe"ler düşmeden, 27 Ocak 1998'te yaptığı açıklama... Musevi Yediot Ahronot gazetesinin sorduğu soru üzerine söylenen.. "Biz Clinton taraftarlarıyız. Onun İsrail'le izlediği politikaları beğeniyoruz. Clinton İsrail'e ve Museviler'e karşı son derece olumlu bir yaklaşım içindedir" sözleri!.. Eğer, skandal,baştan aşağı bir "tezgah"sa ve Clinton'ı istifaya zorlayıp Beyaz Saray'dan ayrılmasını hedefliyorsa, neden amacına ulaşamadı? Basit... Bill Clinton, başlangıçta "her şey"i reddetti de ondan... Lakin... Günlerden bir gün... Gerisini Clinton anılarında anlatır: "Aradan aylar geçti. Bir cuma gecesiydi. Sabaha kadar uyuyamadım. Vicdanım beni zorluyordu. Artık dayanamadım. Şafak sökerken Hillary'ı uyandırıp gerçeği söyledim: "Hepsi doğruydu ve hepsi benim hatamdı!"
*** Komplo burada biter... Bu "şafak itirafı"ndan sonra; ne İsrail'i, ne Museviler'i, ne de başka "güç"leri suçlamanın anlamı kalır mı? Bu "itiraf"tan sonra Clinton'ın başkanlığı sürer ama; ne ulusal, ne de uluslararası sorunlarda "konsantrasyon ve inandırıcılık" açısından eski "kudret"ini ortaya koyması mümkün olabilir mi? Biz de "sadede" gelelim artık... Bir hafta süren bu "yazı"nın amacı da bir "skandal"ın gölgelediği belki de "istemeden" önünü kestiği "1996-1998" barış girişimlerine dikkati çekmektir.. Öyle ya da böyle "tarihi" bir fırsatın kaçtığına işaret etmektir. Kendini "dünya barışı"na adamış bir "başkan"ın belki yakın tarihin akışını değiştirebilecekken.. 11 Eylül'e ve Irak işgaline varan sürecin önünü kesebilecekken... Filistin'deki trajediyi durdurabilecekken... Neyse!.. Hayat bu! Dünya bu! Siyasal ve sosyal determinizmde de; bazen "devasa" sonuçların sebepleri; yol açtığı o sonuçlar kadar "büyük" olmayabiliyor işte...
|