|
|
|
|
|
|
Terör, Irak ve ABD seçimleri
Türkiye kamuoyu önceki gün ciddi bir travma yaşadı. Şiddet pornografisi üreten, (Ömer Çelik'in deyişiyle) "katil sürüsü"nün rehin tuttukları insanları Allah'ın adını anarak, boğazlarını keserek öldürmelerine Türkiye'de ahlaki açıdan çok cılız tepki verilmişti. Belki de bu ülkede ateş yalnız ve hep düştüğü yeri yaktığı için, dinin kutsallığı ardına gizlenen bu cinayetler ulvi bir eylem olan direniş bağlamında değerlendirilmişti. Sivillere yönelik şiddet karşısında taktik değil ilkesel bir tavır alınması gereği herhalde bu olayla iyice açıklığa kavuştu. Kamyon şoförlüğü yapan Murat Yüce'nin Türk ve belki de Alevi olduğu için katledilmesi Irak'ta halen sürmekte olan düzensizlik ve güvensizlik ortamının bir sonucu. Bunun sorumlusu da hiç kuşkusuz ABD yönetimi. Irak'a açılan savaş Soğuk Savaş sonrasında yükselen bir tehlike ve tehdit haline gelen ulus ötesi, nihilist, modernlik ve seküler dünya görüşü karşıtı bir terörizm türüyle mücadeleyi zedelemişti. Irak'taki fiili durum hem bu terörizmi besleyen nedenlerden birisi haline geldi hem de bu tür terörizmin o ülkede de üremesi için gerekli zemini hazırladı. Dahası Irak'taki olası Şii iktidarı, Sünni köktenciliğini ve Şii karşıtlığını da azdırarak başta Körfez ülkeleri ve Pakistan olmak üzere mezhep çatışmalarını da körükledi. Dünyanın stratejik çerçevesinde meydana gelen ve 11 Eylül eyleminde simgeleşen yeni tehlike ve tehdidi ABD yönetimi doğru kavramıştı. Nitekim AB'nin yeni strateji belgesindeki tehdit algılamaları Bush'un yayınladığı belgeninkinden farklı değil. Ancak yeni muhafazakarların Irak saplantısı, yanlış öngörüler ve yalanlara dayalı olarak gerçekleştirilen savaş nedeniyle dünya düzenini de allak bullak etti. Savaş sonrasına yönelik gerçekçi ve düzgün bir plan olmaması, yetersiz asker sayısı, talana müsamaha edilmesi, yerli seçkinlerle siyasi temasın kurulmaması, ordunun lağvedilmesi, ebu Gureyb hapishanesindeki iğrençlik yeni bir düzen kurulabimesini fazlasıyla güçleştirdi. Bugün de Irak'taki çeşitli grupların bir kamuoyu yoklamasında gelecekleriyle ilgili dile getirdikleri "kuşkucu iyimserlik"e rağmen, normal bir düzene geçilip geçilemeyeceği sorusu aciliyetini koruyor. Geçilememesi halinde zaten ciddi bir krizden geçmekte olan Ortadoğu bölgesinin daha da çalkalanacağına kuşku yok. Bunun da Türkiye açısından fazla arzulanmayacak bir gelişme olduğunu tekrarlamak da herhalde gereksiz.
Cumhuriyetçiler'den farksız Irak'ın normalleşmesi ve işgalin bitmesi tüm dünya açısından neredeyse hayati olduğu için de ABD'de kasım ayında yapılacak seçimler hemen her ülkenin kaderini etkileyecek. Bu bağlamda geçen hafta Türkiye'nin gündeminde sanki ayda yapılıyormuşçasına cılız bir yer tutan Demokrat Parti'nin Boston'daki kurultayı büyük önem taşıyordu. Gerek Başkan adayı Kerry'nin konuşması gerekse Parti Programı'nın ana maddeleri Demokratlar'ın tehdit değerlendirme konusunda Cumhuriyetçiler'den pek farklı olmadıklarını gösteriyor. ABD'nin temel politikalarında süreklilik görülecektir. Bazı yorumcuların iddialarının aksine Demokrat Parti'nin iktidardayken ABD'yi dünyadan tecrit edeceğine dair pek fazla emare Kerry'nin konuşmasında veya Parti programında yok. Buna karşılık olası bir Kerry yönetiminin en büyük farkı benimsediği üslupta gorülecek. Bu üslup farkının ise Atlantik ittifakını onarmadan başlayarak, dünyada yeni bir düzen kurma çabalarını kolaylaştırması beklenir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|