Tespih çekmenin adabı
Türk erkeğinin parmaklarının süsü yüzükse, elinin süsü de tespih olmalı. Gençlerin çoğu bıyığa meraklı olduğu kadar, tespihe de meraklıdır. Tespihe meraklı bir nice de koleksiyoner bulunmaktadır. Ayrıca tespih bir anlamda bu dünya ile "öteki" arasında köprü vazifesi de görür. Bir dü- şünün o imamesinden Kabe görünen 99'luk tespihlerin ulviyetini? Her tanesinde nice bir sabır çağlayanının köpürdüğü, tevekkülün filiz verdiği tespihler... Pazar günleri Kadıköy çarşısının arka sokağında kurulan bitpazarına hiç yolunuz düşer mi? Gerçi akik, yeşim, oltu taşı tespihler pazar günleri dışında da o küçük, cam tezgahlar içinde sergilenmektedir. Ama pazar günü, meraklılarıyla bir başka güzeldir tespih alışverişi ve dünyanın ne bir başka bitpazarında, ne çarşısında böylesi bir güzelliğe rastlamak mümkün değildir. Tespihin yeşimi, kehribarı dışında bir de "sallama" tabir edilen ve boncuktan mamul hapishane işi yapılanı vardır. Elde sallamadan daha çok, duvarda ya da taksilerin iç aynasında süs olarak da kullanılır.
ZEYTİN TANELERİ Asker ocağında bir de zeytin tanelerinden tespih yapılır ki, tamamen göz nuru el emeğidir. Refik Durbaş da uzun askerlik günlerinde zeytin tanelerinden epey tespih imal etmiştir. 12 Eylül'e tarihlenen askerliğinde haftanın iki günü kahvaltı verilmektedir. Kahvaltı dediğin de herkese birer yumurta, 4-5 siyah zeytin, bir de küp şeker iriliğinde beyaz peynir... İşte bu kahvaltının en değerli hammaddesi zeytindir. Çünkü çekirdekleri biriktirilerek tespih yapılacaktır. Tabii, her kahvaltıda 33'lük desteyi tamamlamak mümkün olmadığı için birkaç hafta beklemek gerekmektedir. Nasıl olsa vakit vardır. Kahvaltıdan artan çekirdekler bir güzel yıkandıktan sonra bir taş parçası, bir topluiğne ve biraz ipliğe ihtiyaç doğar. Taş parçasında uçları törpülenen çekirdeklerin içleri topluiğne ile temizlendikten sonra sıra ipliğe dizmeye gelecektir. Sonrası kolaydır. Tespih, elde ne kadar devri daim yaparsa yıldızı da o kadar parlayacaktır. Tespihin yapımı kadar, çekimi de önemlidir. Sallama tespihin raconu başkadır, tane tane çekileninki bir başka... Orhan Kemal anlatmıştı: Bir tarihte yakın arkadaşı Arap Talat ile Vezneciler'de buluşurlar. Niyetleri o zamanlar Taşlıtarla'da oturan Muzaffer Buyrukçu'ya gidip iki kadeh rakıyla günün falına bakmak... Bir minibüse binerler. Hava sıcak, minibüs kalabalık... En arkada bir yer bulurlar. Yanlarında iki, önlerinde iki genç... Gençlerden biri kehribar tespihini parmakları arasında dolaştırmakta, dolaştırırken de dirseğini Orhan Kemal'in göğsüne göğsüne çekiç darbesi misali indirmekte... Orhan Kemal ile Arap Talat'ın ses çıkaracak halleri yok. Biraz efelenecek olsalar, dört azman genç, pestillerini çıkaracak... Minibüs bu sırada Edirnekapı'yı geçer ve gençlerden ikisi iner. Tespih çeken ile arkadaşı kalmıştır. Minibüs biraz yol alır almaz da tespih çekenin yakasına yapışır Orhan Kemal... Adana işi tokadını suratına indirirken bir yandan da söylenmektedir: "Lan, bu tespih böyle tane tane çekilir. Hadi sallıyorsun, salla, ama o gürz misali dirseğinin benim böğrümde işi ne?" Orhan Kemal ne zaman tespih muhabbeti açılsa bu olayı anlatırdı. Refik Durbaş, ayrıca "Beyaz Kehribar" şiirinde oltu taşından mamul tespihin serencamını edebiyata da taşımıştır. Geçen hafta "Cumartesi SABAH"ta Eylem Bilgiç'in "Şimdi tespih çok moda" başlıklı o güzelim haberini okuyunca tespih üzerine bir muhabbetin sayfalarını aralamak bugün de bize nasip oldu.
|