Özgür insanlarla özgür bir hasbıhal
Özgürlük çağında insanın en büyük sorunu yine özgürlük. Elbette buna başka başka isimler veriliyor. Sık sık en genel deyişle "geçim" oluyor, "iş" oluyor... Yahut bu tür dertleri olmayanlar açısından çeşitli kaçış imkanları yahut imkansızlıklarıyla ifade ediliyor. Temel haklar ve özgürlüklere dair yaygın bir farkındalık, yasal çerçeveler oluşur, yerleşirken, gündelik hayat bireyin çeşitli tutsaklıklarıyla, rehinelikleriyle, boyun eğmeleriyle, koşullara teslimiyetiyle geçiyor. "Özgürlük" adına, suni teneffüs, azıcık soluklanma, kimi nefes boruları, biraz oksijen!
*** Aile bağları, aşiret kuralları, cemaat hiyerarşileri, iş organizasyonu, işin gerekleri, işin hiyerarşisi, eğitim-öğretim süreçleri, emir-komuta zincirleri, ekonominin sözde serbest ve fırsatlara açık işleyişi. Gündelik hayatın örgütlenmesine baktığınızda, muhtemelen konumunuza göre tam da içinden baktığınızda, takımlardan bölüklere, alaylara kadar, irili ufaklı bir yığın talimat, talep, beklenti, görev, sorumluluk, sorumsuz ve sorusuz itaat birliği, bütünlüğünde yaşıyorsunuz. Özgürlük gecelere... Özgürlük haftalık izinlere... Özgürlük sayılı günlerin tatillerine, TV ekranına, bir filmin, bir kitabın sürüklemesine sığınma çabasında. Emir-talimat veren için de, alan için de, hayatın çoğu, belirlenmişlik, "kendi özgür iradesi"nin akıp gittiği anlardan çok, üst iradelerin çitlerine sıkılmışlıkla geçiyor. Özgürlük; içsel, içinden gelen, kendi hayatına ve kendi yaşam çevresine dair özgür kararlar verebilme yetisinden çok, "satın alınabilir" bir mal gibi piyasada dolaşıyor. Özgürlük adına birtakım simgeler, birtakım hayat anları, dakika dakika, santim santim satın alınabiliyor ancak.
*** Pek az insanın kendisi olabildiği, kendisinin ne olduğunun ve ne olabileceğinin farkına varabildiği, ama yanılsamalar, alışkanlıklar, "işin gereği, ailenin yapısı, hayatın gerçeği" gibi maskeler ardında "hayat" sandığı bir ömür geçiyor. Satın alınabilen, alınamayan mallar, mülkler, hizmetler, statüler, görünümler, aldatıcı biçimde özgürlük açlığını bastıran temel gıdalar sanılıyor. "Kendisi olamayan" insanlar, önlerine sunulan modeller, maketler, mankenler, yaşam formülleri, mutluluk reçetelerine uyarak, öykünerek, taklit, özdeşleşme, hayranlık marifetiyle "başka biri, başka bir şey" olabilmenin peşinde veya düşünde özgürlük tanımlıyorlar. Elbette tek mesele, neyi isteyip istememek değil. Tek mesele, bunun farkında olup olmamak da değil. Zincirler manevi ve maddi. Daha doğduğu andan itibaren, aidiyetler, imkanlar ve imkansızlıklar, "insanı o insan yapan" unsurlar olarak kendi manevi, maddi koşulları ile sardıkları gibi, kimlik, yaşam, onur, gurur yahut yılgınlık kaynağı olabildikleri gibi, çerçeveleri de çiziyor. Dayatmalar doğallık, belirlenmişlikler normal, imkansızlıklar hayatın gerçeği zannedilmeden, topluluk ve toplum dizginlenemiyor. Büyük bir özgürlük pazarı kuruluyor adeta. İçini, ruhunu teslim ederek takasa giriyorsun. Nice zorunluluğa boyun eğerek, bu dünyada veya ahrette huzur, güvenlik, garanti arıyorsun. Önünde okyanuslar dururken, açılmak varken; boğulmamak, batmamak için, limandan çıkamıyor, palamarları çözemiyor, genellikle uzaktan kumandalarla, bir gölette, hatta havuzda yüzdürülüp gezdirilmeyi benimsiyorsun. Sürüde koyun olmak, çoban olmak, köpek olmak ile sürünün peşindeki kurt olmak arasında sıkışıp kalıyor özgürlük.
|