İktidar, işçi ve memuru sevebilir mi?
Maliye Bakanı, "Un-akıtan"; "para-akıtan" olmadığı için, "Bütçe disiplinini bozmamak için" kimseye zam yapılmayacağını söylüyor. Fakat, bir ülkede bir yandan kimilerine un akıp dururken, kimilerinin "birkaç ekmek için" biraz zam istemesi neden anormal olsun. Hızlı büyüme içinde olduğu, dolayısıyla, en azından kağıt üstünde herkesin kişi başna ortalama gelirinin arttığının varsayıldığı bir dönemdeyiz. İstatistiki büyümeyi ve gelir artışını kendi bordrolarında göremeyenler, biraz yakından tanık olabilmek istiyor buna. Ülkenin toplam geliri artmışsa, azıcık paylaşlsa fena mı olur!
*** Un-akıtan yahut Er-doğan, ki mutlaka bizden daha iyi anlayacaklardır, şöyle düşünebilirler mesela. Yani, öyle çok fazla akıl yürüterek, hesap-kitap yaparak değil. Biraz vicdanla. Misal, düğün yapıyorsunuz. 7 bin polisi seferber etmişsiniz. Artık "bütçe disiplini" içinde mi, dışında mı, bilinmez. Lakin, o polisler ne yer ne içer, saatlerce ayakta durmalarını sağlayacak, "çevik kuvvet"i zinde kalacak derecede yeterli beslenebilirler mi, çocuklarını doyururlar mı, cinnet geçirmeden, önüne gelen kendileri gibi halktan birilerini kırıp geçirmeden sinirlerine hakim olabilirler mi, onların "bütçe disiplini" nedir, böyle düğündernek korumalığı yaptıklarında içlerinden ne geçer, kalpleri nasıl atar? Öyle düşünebilirler işte. O polislerin yerinde öğretim üyeleri de olabilir... Doktorlar, sağlık çalışanları da; askerler de, imamlar da. Tabii ki, insanları, milyonlarca insanı, çalışanı şöyle görmek, görmek yetmez, azarlamak da mümkün: Büyüyen, geliri artan ekonomi, aslında işsizleri de çoğalan garip bir ekonomidir. O yüzden, bir işin, üç kuruş da olsa bir gelirin, bir bordron, müstakbel yahut cari bir emekliliğin varsa, kes sesini, otur oturduğun yerde. Dışarıda, tahsilli-tahsilsiz onca insan bir iş uğruna sınavdan sınava, kapıdan kapıya, meydandan meydana, tanıdıktan tanımadığa koşturup duruyor yahut bitkin ve umutsuz düşmüş kahroluyorsa... İmamsan dua et... Askersen, polissen esas duruşta dur... Öğretim üyesiysen, şükret. Her türden mahrumiyet ülkesinde her boydan memuriyet ayrıcalıktır!
*** Lakin, dün Sabah'ın manşetiydi: "Bütçe disiplini" benzin istasyonunda su koyvermiş, pompanın önünde su kaynatmış, depolara 115 trilyon aktarmıştı. Demek ki, disiplin başka, bütçe başkaydı; yerine, adamına, hortumuna, pompasına göre. AKP'nin, IMF disiplini filan bir yana, hem "merkez sığlaştığı", hem de renginin attığı yerlerden birisi burası. "Yoksulların, çevrenin, mağdurların, ezilenlerin partisi" görünse de, oylarını bu kitlelerin acıları ve umutları üstünde çoğaltsa da... Ücretli, maaşlı kesimlere yabancı kalıveriyor. "Zekat-fitre ve cemaat kültürü"nün uzantısı bir "hayırseverlik ideolojisi" mevcut; ancak, Özal'ın "zenginleri sevmesi" gibi, onların dünyası da, "sermaye" dünyası. Çalışanların örgütlülüğü, o örgütlülüğün hak talebi filan bu dünyaya yabancı. Onlar, başta kendi akrabaları, gönüldaşları, sonra da artık haşr neşir olabildikleri yerli ve yabancı "sermaye", paranın gücüne daha yoldaş, güçsüzün parasızlığına ise daha katı olabilmeyi; mevki, makam, iktidar ve servet biçiminde "sınıf atlama"nın doğal sonucu şeklinde idrak ediyorlar. "Bütçe disiplini"nden önce, asıl mesele bu. Tamamen ideolojik!
|