Bilgi çağında vicdani bilginin kaybı
Yüzyıllarca, kölelikti; toprağa bağlı, ağaya beye bağımlı serflikti, köylülüktü; sanayileşmenin ilk aşamalarında boğaz tokluğuna sözde özgür emekti derken... Çalışan-çalıştırılan insan son iki yüzyılın mücadeleleri, örgütlenmeleri ve "Avrupa'nın üstünde dolaşan sosyalizm hayaleti"nin etkisi ile, en azından demokrasilerde... "Sosyal devlet-refah devleti" kapsamında haklara ve güvencelere kavuşmuştu. Geçen yüzyılın son çeyreği ile nurlu ufukların 2000'leri ise bunun rövanşı oldu. Teknolojik gelişmeler, hizmet sektörünün genişlemesi, paradan para kazanmanın cazibesi kadar, "tasfiye"nin, güçsüzleştirmenin, "post-modern köleleştirme"nin ideolojisi de cepheye sürüldü. Merkez sağ iktidarlar kadar sosyal demokratlar, Avrupa sosyalistleri de, "ekonominin ve rekabetin zorunlulukları" uyarınca, çalışanları, emeklileri yük ve fazlalık gören bir "bilinç"e erdiler. IMF, Dünya Bankası gibi reçete ve disiplin kurumları, bu zorunlulukları, dara düşen her "olgunlaşmamış kapitalist" ülkeye de dayattı.
*** Onca yılın mücadeleleri yahut öykünmeleri sonucu, sosyal gereklilik, demokratik hak, insan haysiyeti gibi gerekçelerle anayasalara dahi girmiş "sosyal devlet" rendelenip durdu. Hem devlet, hem şirketler, muhtemel yangınlardan kendilerini korumak için ilk safra olarak "insan gücü"nü gördüler. Çünkü, "insan gücü" sadece nicelik olarak bir fazlalık yahut tasarruf imkanı değil... Aynı zamanda, "insanın gücü" olarak da can sıkıcı, potansiyel bir tehlikeydi. Birtakım başka, etkili, yetkili, hükmeden, otorite sahibi resmi yahut serbest girişimci insanların keyfi kararları, siyasi, ticari iradesi karşısında engebeydi, dikendi, duvardı.
*** Şimdiki zamanlar, bu tasfiyenin fiziki, manevi işkenceleriyle taçlanıyor. "Devleti küçültme, bütçeyi denkleştirme, şirketi etkinleştirme, verimliliği artırma" gibi "haklı, mantıki, rasyonel, gerçekçi" nedenlerle, insan, balonun uçmasını engelleyen temel yük olarak görülüyor. İki dudak arasında, binlerce insanın kaderleri gidip geliyor. Dışarıdaki diplomalı, diplomasız işsizler, başka ülkelerdeki düşük, daha da düşük ücretliler, yevmiyeliler, taşeronlar, fasoncular bu işkencenin Filistin askıları, elektrik telleri, kerpetenleri, mengeneleri olarak, insan hayatlarının, geleceklerinin, ruhlarının, bedenlerinin üstünde gidip geliyor. "Özgürlük çağı"; korku, endişe, biat, eziklik, boyun eğme, sesini çıkartmama, haline şükretme, kendinden utanma, tembellikle, işe yaramazlıkla aşağılanma çağı olarak tasdik ediliyor. Sabah bir işe gitmek üzere uyanıp gece işsiz olarak yatmanın her gün muhtemel olduğu "haysiyet çağı." Kendi yanlış kararlarından ötürü asla kendilerini cezalandırmayan siyasetçiler ile işadamları, cezayı sürekli olarak bu fazlalıklara, bu lüzumsuzlara, bu paryalara kesmek için birbiriyle uzlaşıyor ve yarışıyor.
*** Şanslı ve yetenekli gençleri "iş dünyasına hazırlayan" üniversiteler ne öğretirlerse öğretsinler... Toplumun, mağdurların, güçsüzlerin haklarını savunması beklenen "dördüncü kuvvet" medya ne anlatırsa anlatsın... Sonuçta, hayatın bu gerçeğini öğretip anlatıyorlar. Genç yöneticiler, genç gazeteciler; bir gün kendileri de kapı önüne konana kadar, bu "realist ekonomi ve işletme anlayışı"nın bekçiliğini, sözcülüğünü, şakşakçılığını yapıyor. O yüzden, bu ülkede, yüz binlerce kamu çalışanının tasfiyesine dönük bir hazırlık hiç "ilginç ve önemli" gelmiyor. "Bilgi çağı"nda, insanın insanlığa dair vicdani cehaleti bir facia!
|