|
|
|
|
|
Ört başını
|
|
İran'da kadın olmak zor. Değil üniversite, sokaklar bile kamusal alan. Başörtüsü biraz kaysa o an uyarı geliyor.
Başbakan Erdoğan'ın gezisini izleyen Yazı İşleri Müdürümüz Balçiçek Pamir, İran'da kadın olmanın güçlüğünü yaşadı: Uçak inerken biz kadınlar başımızı bağladık, tuniklerimizi giydik.
İlk adımda ihtar Burada sokak, çarşı gibi yerler bile kadın için kamusal alan. Otelden başörtüyle çıkmama rağmen ilk adımda ihtarı aldım. Bir erkek "kapat" der gibi saçımı işaret etti.
Düğmeni kapat Bir Türk TV muhabiri tişört üstüne giydiği gömleğinin düğmesi açık diye uyarıldı. Son dönemde radikaller saçı biraz olsun gösteren başörtülerine savaş açmış. Türk elçiliğinde örtüleri attık.
Erdoğan'a hep 'evet' * Erdoğan dün Rafsancani ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Rıza Arif ile görüştü.
* PKK, Kıbrıs, Filistin gibi konularda Erdoğan ne dediyse Rıza Arif "bizce de öyle" dedi.
*** Burada kadın için özgürlük sözcüğü yok
Yabancılara bir nebze izin veriliyor. Ama sokakta kara çarşaflılar ağırlıkta. İranlı yetkililer odalarımıza "hicaba uygun giyinme talimatı" bile bırakmış....
Ne mutlu Türk'üm diyene... Nasıl beylik bir laf olarak gelirdi anlatamam. Ne kadar doğruymuş. İran'a iner inmez o gazeteci merakınız geçince kadın duygularınız ağır basıyor. Öylesine ağır basıyor ki neredeyse "Mümkünse dönebilir miyim?" diyecekseniz. İran hakkında birçok yazı okudum. Modern rüzgarların estiği, kadınların eskisine oranla çok daha özgür olduğu falan anlatılıyordu. Ben bunların hiç birini görmedim. Gördüklerim, İran'daki kadınların hiç ama hiç özgür olmadığı. Belki otomobil kullanıyorlar, kocalarının arkasında motosiklete binebiliyorlar ya da makyaj yapıyorlar...
OYUN GİBİYDİ Tahran'da Azadi Grand Otel'de kalıyoruz. Azadi azad, etmekten geliyormuş. Yani özgür bırakmak. İronik değil mi? Özgür bir Türk kadın olarak İran'da olmak nasıl bir duygu mu? Başımızı örtüp tunikler giymeye uçak inişe geçince başladık. İlkönce her şey benim için oyun gibiydi. Başörtülerini taktık, tunikleri giydik. Bu arada kimi tanıdık işadamı bizlerle dalga geçiyordu. İçimden "Kusura bakma ama her gün başımıza zorla başörtüsü örtmüyoruz" demek geldi.
UYARI YAZISI VAR Karşılama görkemliydi. İran Ulaştırma Bakanı'nın eşi, Emine Erdoğan'ı inanılmaz bir sıcaklıkta karşıladı. Bir an burada hiç ama yabancılık çekmediğini fark ettim. O ve kızı Sümeyye, kendinden emin gülümseyen bakışlarla etrafla selamlaşıyorlardı. Otelde kahverengi kocaman tunikler giymiş kadınlar ellerinde kırmızı güllerle karşıladılar bizleri. Kadınlar kadın misafirlerle, erkekler de erkek konuklarla ilgilendi. Odaya girdiğimde Tahran'daki Türk Büyükelçilği'nin bir yazısını buldum İran hakkında. Giyim bölümünde şöyle yazıyordu: "Hanımlar İran'da sokak, park, lokanta, çarşı gibi kamuya açık yerlerde hicaba uygun giyim tarzıyla dolaşmak zorundadır" "Saçların bağlı olmasıyla birlikte, saçın perçeminin gösterilmesine ve makyaj uygulanmasına göz yumulmaktadır. Hanımların diz altına kadar inen pardesü giymeleri gerekmektedir. Giyimin hicaba uygun olması konusunda yabancı veya gayrimüslim hanımlara ayrıcalık tanınmamaktadır."
İSFAHAN'DA OLAY Yani düşünsenize buradaki kamusal alan evinizin dışında her yer. Ama bu kamusal alanda bizimkinin aksine başı açık dolaşmak yasak. Ne kadar garip değil mi? İranlı yetkililer resmi açıklama yapmaktan çekinseler de son iki haftadır bu durumun biraz daha sıkılaştığını anlatıyor. İki hafta önce İsfahan'da başı açık gezmeye başlayan kadınlara büyük tepki gelmiş. Kadınlar aldıkları karardan geri dönmeyip, başları açık yaşamaya devam etmiş. Bu arada üniversiteye, devlet dairelerine girmeleri yasak. Bu başı açık durum mollaları çok kızdırmış. İki haftadır Tahran'da uygulanan bu sıkı başörtüsü kontrolü ve kıyafet teftişi de bundan. Dışarı çıkmadan önce aynada uzun uzun kendimi seyrettim. Üzerimde uzun bir tunik, bu sefer mavi. Bir taraftan da endişelenmiyor değilim hani, ya biri bir şey derse bu renk çok mu parlak? Başımda ise başörtüsü.
OH BE! TÜRK TOPRAĞI Sokaktaki kadınların çoğu kara çarşaflı. Çarşaf giymeyenler siyah tunik ve siyah türban tercih etmiş. Resim çektirmekten hoşlanmıyor, hemen arkalarını dönüveriyorlar. Rastladıklarımdan hiç biri yabancı dil bilmiyordu. Erkekler üzerimdeki mavi tuniğe gözlerini dikmiş bakıyor. Öylesine ikinci sınıfım ki, kendimden şüphe ediyorum. Burada eğitiminiz, zekanız ya da iş hayatınız hiç önemli değil. İlkönce kadınsınız. Sonra... sonrası boş. Bir iki İranlı erkekle konuşmaya çabalıyorum. Genç olanları ilgileniyor, orta yaşlılar arkalarını dönüyor. Tam otelin kapısından içeri girmek üzeryken bir görevli durduruyor beni. Kolumdan hızla çekiyor. Anlamaz bakışlarımı görünce başımı işaret ediyor. Yine anlamıyorum. Kapının girişinde kocaman bir x-ray cihazı yerleştirmişler. Ona çantamı koyacağım zannediyorum. Hemen çantamı koyuyorum. Adam ikna olmuyor. Bana işaret ediyor. Sürekli başımı gösteriyor. O anda aklım başıma geliyor, başörtüm kaymış, saçlarım ortaya çıkmış. Türk Büyükelçiliği'nin kapısından girer girmez başörtülerimizi çıkarıyoruz. Artık Türk topraklarındayız. Oh be, deyip saçlarımı sallıyorum. Nasıl bir özgürlük keyfi, ben yine ben oldum. Benliğime kavuştum. Bir kez daha Türk olduğum için mutluyum...
|
|
|
|
|
|
|
|
|