TV ve reklamlar.
Türkiye bir çok konuda kolaylıkla aşırılığa kaçabilen bir ülke. Bunun bir örneğini de televizyon reklamlarında yaşıyoruz.
Hıncal Uluç üstad bıkmadan usanmadan, bazen de sertleşerek yazıyor. Konu televizyondaki reklamlar. Ekrandaki reklam kirliliğinden rahatsız olmak için iletişim uzmanı olmaya gerek yok. Sıradan bir izleyici bile, halkın beğeni ile izlediği dizilerin, reklam arası filmlere döndüğünün farkına varabilir. Televizyonlar bedava yayın yapıyor, dizilere ciddi para ödüyor. Bünyesinde Türkiye'nin en başarılı kanalı atv'yi barındıran bir medya grubu olarak bunun elbette farkındayız. Ama bu maliyeti çıkarmanın yolu, önüne gelen her reklamı ekrana koymaktan mı geçiyor, emin değiliz. Bu ülkede marka olmak için yıllardır milyonlarca dolar harcayan firmalar var. Ekranlardaki bu kirlilik nedeniyle bu markalar üç kuruşa reklam yapan firmalarla biraraya geliyor. Bu bir defa markaya yatırım yapmış firmalar açısından tam bir haksız rekabet yaratıyor. İkincisi, reklam kuşakları izleyiciye tam bir işkenceye dönüşüyor. Ne zaman biteceğini bilemediğiniz bir reklam bombardımanın eline esir düşüyorsunuz. Dakikalar boyu reklamın bitmesini, sevdiğiniz programın başlamasını beklemek zorunda kalıyorsunuz. Tüketici, kanallar kadar reklamı yapılan ürünlere de tepki göstermeye başlıyor. Böylesi reklam bolluğu, ajansların yaratıcı çalışma yapmasını önlüyor, kaliteli reklam sayısı azalıyor. Çığırtkanlık, ünlüleri oynatıp dikkat çekmek öne çıkıyor. Yani bu birden fazla kesimi ilgilendiren bir sorun ve iş iyice çığrından çıkmış görünüyor. İlk bakışta sorumluluğu RTÜK'e atmak büyük bir kolaylık gibi görünüyor. Çünkü RTÜK'ün bu süreleri denetleme yetkisi var. Ancak burası Türkiye. Kurallar bir süre uygulanıyor, bir süre sonra savsaklanmaya başlıyor. O nedenle burada iş daha çok kanalların kendisine düşüyor. Türkiye'nin önde gelen kanalları biraraya gelip kendi kurallarını koyma konusunda anlaşırlarsa, artık sinir bozan reklamlar konusunda ciddi bir adım atılmış olur. Denetimi sadece yasal organlara bırakmak doğru bir davranış olmaz herhalde. Aynı konu lig maçlarının yayını konusunda da geçerli. Herkes yayın ücretinin ne kadar olması gerektiğini konuşuyor. Bence, bu sezon naklen yayın ihalesinde maç sırasında yayınlanacak reklamlar konusuna bir ölçü getirilmesi gerekiyor. Aksi halde, maç izlerken ekranın bir bölümü yok oluyor, ekrana bir ürün tanıtımı geliyor. Siz o sıra saçınızı başınızı yolarak topu bulmaya çalışıyorsunuz. Futbol Federasyonu'nun ihaleden yüksek ücret almak kadar bu maçları izlemek için bir avuç dolusu para ödeyen tüketicilerin haklarını korumak gibi de bir derdi olmalı. Burada konu daha hassas çünkü lig maçlarını bedava izlemiyorsunuz, abonelik için ciddi bir ödeme yapıyorsunuz. Hem aylık abonelik parası verip hem de ekranın sık sık reklamla kapanması insanda kazıklanmışlık duygusu uyandırıyor doğrusu. Türkiye bir çok konuda kolaylıkla aşırılığa kaçabilen bir ülke. Bunun bir örneğini de televizyon reklamlarında yaşıyoruz. Sanıldığının aksine de ekrandaki reklam sayısı arttıkça TV'lerin geliri de artmıyor. Sadece, normal koşullarda TV reklamı yapamayacak firmalar, terlikçisinden lahmacuncusuna kadar kendini ekrandan tanıtma şansı buluyor. Yapılması gereken sürelerin kısılıp fiyatların yükseltilmesi. Bu sayede hem reklamlar izlenilir hale gelir, hem ajanslar daha yaratıcı çalışma yapabilir hem de ekran başındaki izleyici saçını başını yolmak durumunda kalmaz.
|