|
|
SABAH, WAN'a niye katılmıyor?
Dünya Gazeteler Birliği'ne (WAN) açık mektup Sayın WAN yönetimi ve üyeleri; WAN toplantısında bulunmak üzere İstanbul'dasınız. Umarız, toplantı, başta "basın özgürlüğü" olmak üzere, WAN'ın temel ilkeleri açısından başarılı geçer. Ve umarız, siz de, kısa bir süreliğine de olsa, bu güzel kenti keyif alarak bizimle paylaşırsınız. İstanbul toplantısı vesilesiyle bizi (ve sizi) ilgilendiren bazı konular üstünde sizleri biraz düşünmeye davet etmek üzere bu mektubu yazdık. Biliyoruz ki, WAN yönetiminde, Türkiye'den, "Gazete Sahipleri Birliği" adına, ülkenin en büyük medya grubunun sahibi Sayın Aydın Doğan da bulunuyor. Yine, bünyenizdeki Dünya Editörler Forumu (World Editors Forum) yönetiminde, Türkiye'yi temsilen Sayın Ertuğrul Özkök yer alıyor. Her ikisinin de sıfatları ve konumları itibarıyla bu mevkilerde bulunmaları elbette doğal olabilir. Her ne kadar, Türkiye gibi bir ülkeden, WAN'ın iki temel mevkiinde, bir holdingin sahibi ile o holdingin medya grubu başkanı olan bir gazete yöneticisinin bulunması, WAN'ı adeta "Doğan Grubu'nun özel alanı" gölgesine sokuyorsa da. Her ne kadar, yakın ilişki ve işbirliğinde bulunduğunuz ve temel olarak "gazetecilerin örgütü" sayılan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) yönetiminde de, Sayın Doğan'ın, gazeteci değil, gazete idari yöneticisi olan kızının bulunması biraz garip kaçsa da! Size hatırlatmamız belki gereksiz ama, yine de altını çizmeden edemedik. WAN'ın temel ilkeleri ve görevleri arasında, malumunuz olduğu üzere şunlar yer alıyor: "Basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün temel şartı olan, gazetelerin ekonomik bağımsızlığını savunmak ve geliştirmek...
WAN'IN DUYARLILIĞI Bilgi ve haberin serbest akışı, gazetelerin dolaşımı ve reklam-ilan konusundaki her türden sınırlamaya karşı çıkmak... Heyetler, protestolar, on-line dilekçeler ve e-mail kampanyaları ile, basın özgürlüğü ihlalleri ve kısıtlamalarına karşı agresif ve ısrarlı kampanyalar düzenlemek... WAN'ın büyük bir duyarlılıkla, dünyanın çeşitli yerlerindeki basın özgürlüğü ihlallerine karşı bu ilke ve görevler ışığında tavır aldığını biliyoruz. Çok açık ihlallerin yanı sıra, mesela, "Para cezalarının, tazminatların basın özgürlüğünü kısıtladığı" Meksika için olduğu gibi.
DOĞAN'IN ROLÜ Ancak, "paradoks" mu, "çelişki" mi, "tutarsızlık" mı desek, emin değiliz ama, yönetiminizdeki Sayın Aydın Doğan'ın bir gazete sahibi (pardon, 6 günlük gazete ve bir günlük spor gazetesi ile iki ulusal televizyon kanalı, büyük bir kitapevi ve sayısız dergi ve büyük bir dağıtım ağı sahibi ve iki "bağımsız" görünümlü günlük gazetenin finansal-editoryal hamisi) olarak, Türkiye'de aynı Meksika tipinde bir basın kanunu çıkmasındaki rolünü yeterince biliyor musunuz, merak ediyoruz. Cumhurbaşkanı tarafından "tekelleşmeyi teşvik edici ve basın özgürlüğünü engelleyici" bulunarak veto edilen, tekrar veto edilemesin diye hiçbir değişiklik yapılmadan bir önceki hükümet tarafından aynen çıkarılan, birçok maddesi Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülen Radyo Televizyon Üst Kurulu Kanunu ile ona ilişik Basın Kanunu'ndan söz ediyoruz. Şu anki hükümet şu sıralarda bu Basın Kanunu'nu daha özgürlükçü hale getirmek üzere bazı düzenlemeler yapıyor olsa da, "çok ağır para cezaları getiren ve özellikle yerel, bağımsız medyayı ağır biçimde tehdit eden" o kanun, maalesef bizzat Sayın Aydın Doğan'ın isteğiyle ve hükümetle anlaşması sonucu çıkmıştı. Şirket ve grup çıkarlarını kollayan maddelerin geçebilmesi uğruna, basın özgürlüğünün açık ihlali olan maddeler Sayın Doğan'ın gazete ve televizyonlarında hiç eleştirilmemiş, tam tersine savunulmuştu. O maddeleri eleştiren hiçbir yazı yazmamaları için köşe yazarları uyarılmış, başta Sayın Özkök olmak üzere, editörler, o kanunu savunan sözde-haberleri büyük bir heyecanla yayınlarken, karşı görüşleri sansür etmişler, kanunun aleyhindeki milletvekillerini medya tehdidi altında bırakmışlardı.
HATIRLATMAK İSTERİZ Dahası, önceki koalisyon hükümetinin bu yasayı çıkarması için, en az iki yıl boyunca, hükümet açıkça kayırılmış, derin ve kesif bir oto-sansür uygulanmıştı. Meslek örgütlerinin çok net ve çok sert karşı çıkışına rağmen ve bu oto-sansüre uymak istemeyen bazı gazetecilerin Doğan Grubu'ndan kovulması pahasına da olmuştu bunlar. Sizi bilmiyoruz ama, biz gazeteciler açısından, bu olanlar, Türkiye gazetecilik tarihinin "en büyük iç ihanetlerinden biri" olarak hafızamıza yerleşti. Hatırlatmak isteriz ki, WAN'ın da üye olduğu IFEX'in de yer verdiği IPA ve Uluslararası PEN ve daha birçok meslek örgütü, o kanunu, "İfade özgürlüğünün önünde büyük engel. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin basın özgürlüğü ilkelerine aykırı" diye nitelemişti.
MUTLU BİR RASTLANTI Bilmiyoruz, bu konuda, üyeleriniz Sayın Doğan ve Sayın Özkök'ten hiç bilgi alma ihtiyacı duydunuz mu? Burada, geçmişe dair bir özeleştiri notu da eklemeliyiz. Şu anda içinden size hitap ettiğimiz SABAH gazetesi de, o dönemdeki patronaj ve editoryal yönetim kadrolarıyla ve hatalı kararlarla bulaştığı bankacılık işinde uğradığı felaketin de etkisiyle, maalesef, en büyük medya grubunun sahibi olan Sayın Doğan'ın gölgesi, çizgisi ve yakın kontrolü altındaydı. Ve yukarıdakiler bir ayıp ve utanç ise, onları paylaşmıştı. Şu anda bunları bu açıklıkla yazabilmemizin koşulları, gazetecilik açısından mutlu rastlantı ve gelişmeler sonucunda mümkün oldu.
YUTMAK İSTEDİ AMA... Sayın Doğan'ın kontrolü altına giren ve onun, tabiri caizse "yutmak" istediği SABAH gazetesi ve kardeş yayınları, geçmişin borç yükümlülükleri konusunda ilgili kamu kuruluşlarıyla yapılan bir dizi anlaşmanın ve verilen taahhütlerin de ışığında, farklı bir yönetim yapısına kavuştu. Ayrıca, geçmişte bu gazetenin gazetecilik çizgisinin çok uzağına çekilmesinde büyük rolleri olan editoryal yöneticiler bir günde gazeteden ayrılarak başka bir gazete çıkardılar. Amaç SABAH'ın bir kopyasını yapmak ve SABAH'ı batırmaktı. Ve maalesef, bu operasyonun başında, ilkeleri arasında "gazeteleri yaşatmak" da olan WAN'ın yönetiminden Sayın Doğan bulunuyordu. Bu girişimi teşvik ve finanse etmişti. Ele geçiremediği SABAH'ı, içini boşaltıp taklidi bir gazete kurdurarak açıkça batırmak istemişti. SABAH o dönemeçten sonra, geçmişinin hatalarını unutmayarak ve onlardan da ders alarak, ama o geçmişten de koparak, bağımsız gazeteciliği şiar edinen bir yapıya kavuştu. Çökme noktasına gelmiş tirajı, kurumaya yüz tutmuş ilan gelirleri ve en önemlisi, okurların da takdiriyle, hırpalanmış itibarı yükseldi. Sayın Doğan'ın bugün de hazmedemediği ve yönetiminde bulunduğu WAN'ın temel ilke ve görevlerine aykırı olarak, batırmaya, engellemeye, tahrip etmeye çabaladığı bu gazeteden sesleniyoruz size. Bir zamanlar doğrudan sahibi olduğu gazetelerin yanı sıra, başta SABAH, başka gazete ve medya grupları üstünde de tahakkümüyle, toplam ulusal tirajın yüzde 80'ine yakınını, toplam ilanların da bir o kadarını kontrol edebilen, gazete dağıtımında "kartel", daha doğrusu tekel yapısına sahip şirketiyle, yayınlara dağıtım bedeli, bayilere pay dayatmada tek ses olan Sayın Doğan bu yeni tabloya karşı çok öfkeli.
İLKELERİ İHLAL ETTİ Çünkü, sahibi olamadığı bir gazeteyi kendisi finanse ediyormuş gibi geliyor; çünkü, SABAH'ın bağımsız ve itibarlı bir gazete olarak canlanmasıyla uğradığı yüz milyonlarca dolarlık ilan kaybını hazmedemiyor. Çünkü, kendisini batırmak isteyen, gazetelerini bayilerde gizleten Sayın Doğan'ın dağıtım şirketinden hemen ayrılarak, başka bir çok gazetenin de katıldığı ayrı bir dağıtım şirketinin kurulmasına öncülük etti SABAH. Bu da Sayın Doğan'ı hem para, hem de tahakküm kaybına uğrattı. Kısacası, yönetiminizde bulunan ve İstanbul toplantısının evsahibi görünen Sayın Doğan; "basın özgürlüğü"ne ilişkin ilkelerinizi ihlal etmiş olduğu gibi, rekabet ve gazetelerin yaşatılmasına dair ilkelerinizi de pek benimsemiş görünmüyor.
FİGÜRAN OLMAYIZ Affınıza sığınarak biraz uzun tuttuğumuz bu mektuptaki gerçeklerin ışığında, maalesef, 100 ülkeden 18 bin gazeteyi temsil eden WAN'ın İstanbul toplantısının da, Doğan Grubu tarafından "özelleştirileceğini", kendi mülkiyetlerine geçirileceğini biliyoruz. Basın özgürlüğüne, rekabete, gazetelerin yaşatılmasına dair tüm WAN taahhütlerini ihlalle malul bir zihniyetin, örgütünüzü kullanarak yapacağı bir "şov"da "figüran" ya da "dekor" olmak istemiyoruz. Sizleri ağırlayabilmekten, benimsediğimiz ilkelerinizi daha yapıcı ve faal biçimde paylaşmaktan elbette mutlu oluruz. Ama, künyesinde "100 ülke, 18 bin gazete ve ille de basın özgürlüğü" yazan saygın bir uluslararası örgütün (bu arada IPI'nın da) Sayın Doğan'ın gölgesinde kalmasını açıkçası çok yadırgıyoruz. Ve bu yüzden, kendi kentimizdeki WAN toplantısındaki "Doğan şovu"nun bir parçası, kısacası katılımcısı olamayacağız. Saygılarımızla
|