Çarşamba ve Perşembe ilişkisi
Boston Sea Island'ta gerçekleşen G-8 Zirvesi, bir bakıma dünyanın gidişatına yön veren güç odaklarının, dünya sisteminin içine girdiği en ciddi parantez olan 11 Eylül olaylarından bugüne yaşananları ve bunların bundan sonrasında nasıl bir içerik ve biçim içinde konumlandırılacağını konuştuğu bir beyin fırtınası şeklinde gerçekleşti. Evet, "karar" zemini olan G-8, belki de ilk defa bu kadar yoğun biçimde "tartışma" zeminine dönüştü. Tabii ki bu tartışma bildik tartışmalardan değil, taraflar da birbirleriyle "hasım" pozisyonunde oturmuyorlar masada. Fakat, 11 Eylül olayları sonrasında ABD'nin içine girdiği "önleyici güvenlik doktrini süreci" ile Avrupa'nın daha çok siyasi değer mekanizmasına yaslanan güvenlik algısı arasındaki ayrışma, diğer zeminleri de etkileyen sonuçlar doğurdu. Bu "ayrışma"nın Irak olayı ile bir "saflaşma"ya dönüşmesi, Transatlantik ilişkilerde ciddi bir "kırılma"nın ortaya çıkmasına yol açtı. Bugün adından "dünya sistemi" olarak bahsedilen mekanizma büyük oranda Transatlantik ilişkiler çerçevesinde tanımlandığına göre, ortaya çıkan "kırılma"nın ne anlama geldiği açıktır. Özellikle G-8 ülkeleri açısından, dünyanın tanımlı bir sistem içinde işlemesi bakımından Transatlantik ilişkileri "tamir" etmekten başka seçenek yoktur. "Transatlantik ilişkilerdeki kutuplaşmaları" ihmal ederek bundan sonraki yolu yürümek şeklinde bir lükse kimse sahip değildir. Bu nedenle hemen G-8 Zirvesi öncesinden başlayarak Başkan Bush'un Avrupa'ya yaptığı ziyaretlerde verdiği mesajlar ve Almanya Başbakanı Schröder'in Normandiya çıkarmasının yıldönümüne katılarak yaptığı etkili çıkış, hem tek başına Avrupa'nın, hem de Transatlantik ilişkilerin tarafı olan her odağın geleceğe "birlik" içinde ya da "paralel" yürüme mesajı vermesine zemin oldu. Avrupa, Normandiya çıkarmasının yıldönümündeki siyasi açıdan "fotojenik" tutumuyla kendi içinde birlik mesajı verirken, karşılıklı olarak ABD ve AB "paralel" duruş sergileme ihtiyacı içinde olduklarını ifade etmiş oldular. Özellikle, Irak harekatından başlayarak, dünya sistemi içinde "başına buyruk" bir yol izleyeceği görünümünü veren ABD açısından ortaya çıkan son tablo, artık "sinerji" üretmeyi daha çok önceleyeceği mesajını verme amacı güdüyordu...
*** Tablonun eksik kalan yüzünde ise G-8 Zirvesi vesilesiyle davet edilen diğer ülkeler var. "Demokratik ortak" olarak davet edilen Türkiye'yi konumu ve misyonu ile ayrı tutarsak, "bölge ülkeleri" başlığı altında davet edilen Ürdün, Yemen, Irak, Afganistan, Bahreyn ve Cezayir. Yani bir bakıma "Transatlantik ilişkilerin tamiri" ile "Büyük Ortadoğu ve Afrika Süreci" iç içe geçmiş durumda. Bu aşamada dikkat edilmesi gereken birçok önemli bir stratejik nokta öne çıkıyor. Transatlantik ilişkilerin tamiri ile Büyük Orddoğu ve Afrika Süreci iki ayrı gündem değil. Ya da, Büyük Ortadoğu ve Afrika Süreci, Transatlantik ilişkilerin esas olduğu bir gündemin "alt başlığı" ya da "dipnot"u olarak ortaya çıkmıyor. Tam tersine, Atlantik'in iki yakasındaki ilişkilerin, yani adına dünya sistemi denen şeyin paradigmasındaki yırtılmanın ve pratiklerindeki savrulmanın giderilmesinin somut zemini Büyük Ortadoğu Süreci oluyor. Bir bakıma ikincisi, birincisinin sağlığının "test" edileceği bir zemin haline gelmiş durumda. Yani "perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" deyişinde olduğu gibi, ikincisinde ortaya çıkacak her uzlaşı alanı, birincisinin tamiri için mesafe alınması anlamına gelecek... Dünya sisteminin geleceğini belirleyecek olan karar dizisinin merkezine Büyük Ortadoğu coğrafyasında var olan demokrasi ve refah dinamiklerine ne şekilde yardımcı olunacağının yerleştiği anlamına geliyor bu. Bu noktada, şimdilik masa üzerinde de olsa, en azından bir "paradigma" değişiminin eşiğinde olduğumuzu söyleyebiliriz...
|