Türkiye nerelidir?
Türk modernleşmesi ile beraber başlayan ve her noktaya sirayet eden bir tartışmadır Türkiye'nin nereli olduğu... Türkiye'nin Avrupalı mı, Asyalı mı, Ortadoğulu mu yoksa başka bir yerli mi olduğu tartışmaları, Türkiye'yi "müstakil bir varlık" ve "bağımsız bir siyasi proje" olarak düşünememe zaaflarını barındırır. Türkiye üzerine fikir yürütürken çok uzun zamandan beri bu zaaf, bazen gizli, bazen de açık biçimde tartışmalara ve saflaşmalara rengini verir. Çoğu kez de Türkiye'nin nereli olduğu hakkındaki tartışmalar, içerideki bir poziyonu ya da iktidar arayışını güçlendirmek üzere yapılır. Bu nedenlerle bu tür tartışmalar çoğu kez bağımsız bir yer belirleme/tanımlama tartışması değil, başlıbaşına belli iktidar stratejilerinin ya da uluslararası projelerin enstrümanı olarak gelir önümüze. Tabii ki bu zaaflardan arınmış tartışma zeminleri de vardır...
AB yolunda ilerleyen Türkiye'nin ne kadar Avrupalı olduğunu anlatmak üzere kimi Avrupalılar zaman zaman Osmanlı'ya "Asya'nın hasta adamı" denmediğini, "Avrupa'nın hasta adamı" dendiğini hatırlatarak, bu deyişi Türkiye'nin Avrupalılığının bir tür tarihsel delili olarak sunuyorlar. Öncelikle belirtmeliyim ki, bu deyişden yola çıkılarak anlatılmak istenen şey belli bir pozitif yaklaşımı üretmek için yapılsa da, siyasal varlığımızın yönüne ilişkin bir açıklama biçiminin "hasta adam" türü bir düşkünlük ifadesi üzerinden yapılması hoşuma giden bir şey değil. Bununla beraber yine de bu deyişin açıklayıcı taraflarını ele almak gerekiyor. Osmanlı'dan itibaren Türkiye'nin Avrupa'ya yönelişi bir güçlü yapının yörüngesine girme ya da belli bir kültürel güvensizliğe dayanmamaktadır. Bugün de asla böyle olmaması gerekir. Avrupa'ya yöneliş, güçlü siyasi odakların yörüngesine girerek hayat sahası açmak şeklinde değildi. Bu coğrafyada ve bu coğrafyayı tanımlayan siyasi algıda böyle bir yaklaşım yok. Bu yönelişin altında bir tür kültürel güvensizlik durumu da söz konusu değildir. Avrupa ile etkileşimimiz, başka kültürlerle özgüven içinde temas etme ve zenginlik yaratma tutumudur. Bu yönüyle de aslında kendine güveni yansıtır. Avrupa'ya yönelişin esasında, bu özgüvenden kaynaklanan, daha ileri modelleri kendi varlığının parçaları haline getirme ve böylece geleceğe daha da zenginleşerek yürüme tavrı vardır.
Türkiye'nin Avrupalı mı, Asyalı mı, Batılı mı, Doğulu mu, yoksa başka bir yerli mi olduğu tartışması, yukarıdaki şema ihmal edilerek konuşulduğunda, başta değindiğimiz yanlışlıklar ortaya çıkar. Türkiye Türkiyeli'dir. Öteden beri, tarihin çok kritik dönemeçlerinde bu özgüven sayesinde doğru rotada yol alınmıştır. Yukarıda adı geçen bütün coğrafi, kültürel ve siyasi adresler, Türkiye'nin derinliğini oluşturan tarihsel koridorlardır. Bu tarihsel koridorların siyaset diline tercümesi, Türkiye'ye çok geniş bir manevra alanı içinde dinamik tutumlar geliştirme imkanları sunmaktadır. Bugün Avrupa ile olan temas, Türkiye'nin tek bir tarihsel koridora ve siyaset şemasına ingirgenmesi olarak anlaşılmamalıdır. Şu anda en büyük stratejik hedefimiz olan AB üyeliği, tüm bu tarihsel koridorlardan beslenen zenginliğimizi, bilinen en ileri modeller içinde geliştirmek ve daha verimli kılmak içindir. Bu nedenle esas olan Türkiye'nin Türkiyeli olmasıdır. Bu esas, çeşitli tarihsel nehirlerin zenginliğini elde tutarak, bu coğrafyada en ileri siyasi modelleri tesis etme çabalarının değişmez zeminini oluşturmaktadır...
|