Sistemin meşruiyeti
İster ulusal olsun, isterse uluslararası olsun herhangi bir sistemin "meşruiyet"i şu üç şeye dayanmasına ve bu üç şeyi kesintisiz biçimde üretmesine bağlıdır: "adalet", "refah" ve "güvenlik"... Bu üç unsur, bir sistemin meşruiyetinin kurucusudur. Bunlardan birinde aksama olursa, sistemin meşruiyeti tartışılmaya başlanır. Daha da ileri aşamada ise, mevcut sistemin meşruiyetinin zedelenmesini bırakın, kişiler ve güç odakları bir sistem içinde yaşamanın anlamını sorgulamaya başlar...
*** Bugün dünya sistemi dünya üzerindeki insanlar için "adalet", "refah" ve "güvenlik" üretmeye aday bir referans noktası olmaktan giderek çıkıyor. Dünya sisteminden hiçbir zaman dört dörtlük bir "adalet", "refah" ve "güvenlik" üretimi beklenmedi kuşkusuz. Fakat sistemin bu hedefleri gözeterek işlemesi ve gelişmesi gerektiği duygusu çeşitli zamanlarda güçlü bir duygu olarak yaygınlaştı. Sistemin aksadığı durumlarda ise, amaca uygun olarak, bu aksaklıkların giderilmesi yönünde bir etkinlik üretilmesi esas oldu. Gelinen noktada ise durum böyle olmaktan çıkıyor. Sistem adına konuşan güç odakları, "güvenlik"e referans verdikleri oranda "adalet" ve "refah" üretme stratejilerine vurgu yapmıyorlar. Sistemin meşruiyetini desteklemesi gereken referans noktaları, bizzat sistemin önde gelen temsilcileri tarafından yeterince dikkate alınmıyor artık... Bu gidişat, dünya üzerindeki pek çok gücün bir sistem içinde yaşamanın anlamını sorgulamasına yol açıyor. Öyle ya, ortada bir sistem var ama bunun kuralları keyfi biçimde işlemez kılınıyorsa, dünya üzerinde bir sistemin var olması ile olmaması arasındaki fark nedir?
*** Bu duygunun yayıldığı dönemler, dünya üzerindeki "düzenin dikişleri"nin çözülmeye, "pax"ın çatısının çatırdamaya başladığı dönemlerdir. Bu dönemlerin ardından dünyanın derin kaoslara ve çatışmalara sahne olduğu görülmüştür. Bu nedenle, dünyanın, kurumları ve kuralları belli bir düzen içinde yaşaması gerektiği duygusunun yerleşikleşmesi son derece önemlidir. Bugün bu duygu, olabilecek en zayıf zamanlarından birini yaşıyor. Bu duygunun tamiri ile insanların bir sistem içinde yaşamayı anlamlı bulması bire bir ilgili. O nedenle o duyguyu yeniden kurmak için, sistemin meşruiyetini kuran unsurların herkes için geçerli olabileceğini göstermek gerekiyor. Herkes için "adalet", "güvenlik" ve "refah" yoksa, hiç kimse için de yoktur, prensibini ciddiye almak zorunludur.
*** Bu nedenle Büyük Ortadoğu ve Afrika coğrafyasına "siyasi adalet", "ekonomik refah" ve "kalıcı güvenlik" getirecek stratejilerin üretilmesi herkesin ortak sorumluluğudur. Sorumluluğun büyüğü ise bu coğrafyaların dışındaki gelişmiş demokrasilere ve yüksek refaha sahip bölgelere düşmektedir. Dünyanın ortak evimiz olduğunu ve hepimizin ancak bir sistem içinde geleceğimizi kurma zeminlerini koruyabileceğimizi hatırda tutmak gerekiyor. Bunun unutulduğu anda, terör ve yoksulluk kendini hatırlatmakta gecikmiyor. "Adalet", "refah" ve "güvenlik" üretme stratejilerinin yeni sömürgeler oluşturma faaliyeti olmaması ve böyle algılanmaması için "olmazsa olmaz" koşullar var. Öncelikle, "değişim"in dışarıdan dayatma ile olmayacağını anlamak gerekiyor. Bu, her ülkenin farklı koşullarının olduğunun kavranmasını gerektiriyor doğal olarak. Evrensel dinamiklerin, yerli dinamikler düzeyinde derinliğini oluşturmadan ortaya koyulacak çabaların bölge halkları için bir şey ifade etmeyeceği açıktır. Ve tabii, İsrail-Filistin ihtilafının çözümü için ciddi adımlar atılmadan ve Irak'ın bütünlüğünü sağlayacak istikrar modeli tam yerleştirilmeden, kimsenin bölgede değişimi sağlayacak yeni stratejilere yüz vermeyeceğini bilmek gerekiyor. İşte sistemin giderek "kireçlenen" damarlarını açabilecek adımlar bunlar. Sistemin meşruiyeti bunların gerçekleşmesinden geçiyor...
|