Karnaval!
Bazen siyasetten de zor şeydir futbolda "ahkâm" kesmek... Oysa, çok da ciddiye alınacak bir şey değildir futbol... Eni konu, hepsi hepsi eğlencedir işte... Olayı kavgadan gürültüden çıkarıp "karnaval"a çevirmenin işin aslı olduğunu tüm sarı-lacivertli taraftarlar bir kere daha keşfetmiş olmalıdır. Ya kaybedenler? Onlar da sırasını bekleyecek! Ne var bunda? Zaman durmuyor işte, akıp gidiyor hızla... Sizin sırada bekleyen heyecanlarınıza doğru; dolu-dizgin!... Öte yandan futbol; "bugün" kadar "mazi"dir de... Maziyi unutarak bugünü yaşayamazsınız. Mesela Fenerbahçeliler'in bugün yaşamakta olduğu "coşkular" da çok geçmeden ve hızla "mazi" olacaktır. Peki unutulacak mıdır? Hepimizin "cümleten" unutma "özürlü" olduğu ülkemizde, hiç değilse futbolda geçmişte yaşananların unutulmasına izin verilmemelidir. Yoksa ne kalır ki elimizde yaşadıklarımızdan başka? Merak etmeyin, aslında hiç unutulmayan "17 Mayıs 2000"i yazacak değilim. Ne var ki, bugünlerde nedense toptan unutup gittiğimiz bir başka tarihi hatırlatacağım. Hem de Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı müzesine götürdüğü o "unutulmaz" 17 Mayıs'tan yalnızca üç gün önce oynanan bir başka maçı... Bugünlerde herkes Galatasaray'ın, tarihine ve mazisine yakışır biçimde Trabzon'da verdiği "onur sınavı"ndan söz ediyor ya... Aslında "herkes" 14 Mayıs 2000'i unutuyor. O gün Fenerbahçe'yle Beşiktaş oynuyor. Hiç iddiası olmayan ve çok kötü durumdaki Fenerbahçe; Beşiktaş'a yenilse, siyah-beyazlılar, şampiyonluk umutlarını son haftaya taşıyacak. Ama Fenerbahçe maça asılıyor. Beşiktaş'ı yeniyor. Galatasaray'ı bir hafta önceden şampiyon ilan ediyor. Daha da önemlisi Galatasaray'ın Kopenhag yolculuğuna, şampiyonluk yarışı stresinden kurtulmuş olarak "kupa morali"yle çıkmasını sağlıyor. (Gazete koleksiyonlarını tara- yanlar; o akşam Bağdat caddesinde, iki takım taraftarlarının, Sarı-Kırmızı ve Sarı-Lacivert bayraklarla tur attığını da hayretle göreceklerdir). Eskilerin çokça dillendirdiği; 1950'lerin "Ne günlerdi o günler!" masalını anlatmıyorum. Dört yıl öncesinden söz ediyorum. Biraz daha gerilere gidilse Beşiktaş'ın tarihinden de benzer sayfalar bulunur mutlaka... Sözün özü: Kavga edilecek bir şey değildir futbol... Ortak paydaların payandasında yaşanacak benzer heyecanların "renkli" ve çok "sesli" cümbüşüdür. Galatasaray'la ilgili "ahkâm" ımıza gelince: Hagi, sıradan bir yabancı teknik direktör değildir. Galatasaray tarihinin paha biçilmez değeridir. Onu herhangi biri gibi, günü geldiğinde kenara bırakabileceklerini düşünenler varsa; aklının ucundan geçirmesin... Bir de... Ben de pek çok Galatasaray taraftarı gibi Ali Sami Yen'e dönmeyi istiyorum elbette... Ama orada yapılacak "yeni stad"a. Bu noktada, pek çok Galatasaray taraftarından ayrılıyor ve o köhne stada, bu haliyle dönmeyi aklımın ucundan geçirmiyorum. 100. yıl "karnaval"ını UEFA'nın Şampiyonlar Ligi Finali'ni oynatacağı stadda yaşamak istiyorum. Bu kadar!
|