'Kıvanç'lı yarınlara
Köşelerde her gün yazıp duruyoruz... Vatana, memlekete, siyasete, hayata, aşka ve şarkılara dair. Sevgili Zülfü'nün dün yazdığı gibi; bizim de pek rağbet etmediğimiz "siyaset" yazıları okuyucunun da ilgisini çekmiyor işte... Oysa, "devasa" memleket meselelerine dair kurtarıcılık misyonuna soyunmak yerine; aslolan belki de bu köşelerde "işe yarayabilecek" küçük "umut" yolculuklarına çıkarabilmektir okuyucuyu sizinle birlikte... O zaman belki de daha çok "işe yarar" bu köşeler, kimbilir?
*** "Bir yaşamdan acıyı alabilirsem, Ya da bir acıyı hafifletebilirsem, Bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem Boşuna yaşamış olmayacağım!" demiş E. Dickinson... Evet, bugün, bu köşede, bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsek boşuna yazılmamış olacak bu yazı da... Bu yazıyı satırlara dökerken bilgisayarın "CD çalar"ında Kıvanç şarkılarını söylüyor... "Yurdum ve sen" albümünde her notası "gurbet acısı"nı anlatan şarkılar... Henüz yirmili yaşların sonunda Kıvanç... Bir zamanlar, çok uzaklarda; "aynı gurbet"in havasını solurken, sılaya olan hasretimizi gerçek bir "gitar virtüözü" olan Kıvanç'ın ezgileriyle dindirmeye çalışırdık. O yıllarda "kapağı Amerika'ya atıp" yurduna sırtını dönen gençlere inat; öğrenim için geldiği uzak ülkede, Türkiye'yle yatıp Türkiye'yle kalkıyordu. On dokuz yaşındayken bestelediği "Ah Türkiye" de şöyle diyordu mesela: "Gözyaşlarım iklim oldu/Yağdı, yağdı gurbete/Bir gün gelirsek yanına, bizi kucakla/Ah Türkiye!.." Delikanlı çağında, 1995 yılında tanıştığı dünyaca ünlü Gipsy Kings grubunun arkasında çaldı yıllarca; konserden konsere birçok eyaleti dolaştı onlarla. Washington'daki özel dinletilerde; Bill ve Hillary Clinton'lara, Michael Jordan gibi ünlülere müzik yaptı. O güne kadar kimsenin denemediği "Latin- Şark müziği" sentezini oluşturdu ezgilerinde... Bugüne kadar adını duymamış olmanızsa onun kusuru değildir... Siz de haklısınız!.. Vaktimiz var mı ki "pop"luca sürüklendiğimiz yalancı "star"ların ışıltısında geçen gecelerde; çileli emeklerin "sahici" çığlığını duymaya? Kıvanç da öyle anlatıyor zaten kendini "mütevazı" albümünün kapağında: "kağıdım ve kalemim/sokaklarda öğrendiğim cesaretim/annem ve babam/durmadan yanan sigaram/yurdum ve sen, beni buradan vazgeçiren/şarabım ve ekmeğim/gurbetteki tek tesellim... Hayat böyle zor olmasa/ne anlamı kalırdı!.." Zor yoldu onunkisi... Aslında hep birlikte duyacaktık belki de ismini, duyacaktık sesini... Lakin... Kıvanç Öner; sevdanın, özlemin resmini notalarla çizdiği "Yurdum ve Sen" albümünü Türkiye'de çıkarmak için görüşmeler yaparken, amansız bir hastalığa yakalandığını öğrendi: Lenf kanseriydi... Bu yazının bundan sonrası zordur işte... O şimdi, yuvasına konulmayı bekleyen bir ardıç kuşudur gurbette.. Kıvanç şimdi gurbette ilik nakli yapılmayı bekliyor... Bugünleri bilemediği için "delikanlı" çağlarında, birikimi de yok işte.. Nerden bilecek ki?! Ailesi de tüketmiş Kıvanç için her şeyi... Şimdi gurbetteki ve sıladaki arkadaşları "Kıvançlı yarınlara" diye bir "umut zinciri" oluşturmaya çalışıyorlar... Türkiye'de ve ABD'de hesap numaraları var... Her katkı "bir deniz yıldızını suya kavuşturacak!" Onları isteyene iletiriz de.. Asıl çağrımız "müzik" adamlarına... Usta gitarı, yanık sesi ve yağız gibi duruşuyla "sahici" bir starın; yüreğinde ukde kalmış "albüm"üne el atan olur mu acep? Ardıç kuşu yuvaya konur mu?
|