Suç ve ceza..
Irak'ta ortaya çıkan işkence görüntülerini kınama konusunda özellikle ABD'de bir "temkinlilik" olduğu görülüyor. Basında çıkan haberler, bu olaylardan üzüntü duyulduğuna ilişkin açıklamaları aşamıyor. Buna karşılık elde edilen her bir bulgu olayın boyutlarını çok daha kritik noktalara götürüyor. Akla hemen bu olayların neden olanca şiddetiyle kınanmadığı sorusu geliyor. Bazı askerleri olaylara karışan ülkeler, daha kimse bir açıklama bile yapmadan en şiddetli açıklamaları yapsalardı ve sorumluların cezalandırılmaları için gereken adımları en etkili biçimde atsalardı, ne kaybederlerdi sorusu öne çıkıyor. Doğru bir açıyla baktığınız zaman birşey kaybetmek bir yana, çok şey kazanırlardı cevabına ulaşmak çok kolay. Fakat bakış açısında ciddi bir "kırılma" olduğu için bu görülemiyor... Irak'a yapılan müdahale ile isimleri özdeşleşmiş siyasilerin, apaçık gerçek karşısında bile kaçamak değerlendirmelerde bulunmalarının siyasi sebepleri olmalı. Bu da Irak'a yapılan müdahaleyi siyasi güç denkleminin, kariyerin ve bundan sonrasındaki planlamaların bir parçası haline getirme çabalarını akla getiriyor. Bu yaklaşım ise, Batı ile Doğu arasında, bilinenlerden çok daha derin bir "Soğuk Savaş"ın doğmasına yol açıyor. Üstelik bu "Soğuk Savaş" bugün sadece güç dengesini değil, halkların bilincini, medeniyetlerin kodlarını ve değerleri zemin haline getiriyor. "Halklar, medeniyetler ve değerler arasında soğuk savaş" bilinen tüm çatışma türlerinden daha derin bir kriz potansiyeli taşımaktadır. Irak'ta ortaya çıkan tablo bu "değerler arası soğuk savaş"ın işaret fişeğini ateşlemiştir. O nedenle işkence görüntüleri karşısında, askerleri bu olaylara karışan ülkelerin en sert tepkiyi vermemesi ve dünya vicdanını tatmin edecek adımları atmakta gecikmesi çok ciddi bir dönemeçtir.
*** Bugünkü dünya "değerler" sayesinde ayakta kalabilen bir dünyadır. Değerler sadece belli halkların yaşam tarzını ve standartını ifade etmenin çok ötesinde değerlendirilmelidir. Refah ve adalet üretiminden güvenliğe kadar herşey değerler sayesinde mümkündür. Dünyanın geleceğine ilişkin yol haritası da değerler sayesinde oluşturulabilmektedir. Değerlerinden "boşanmış" bir dünya, ruhunu kaybetmiş demektir. Irak'ta ortaya çıkan tablonun doğru bir yaklaşımla yönetilememesi, dünyanın bir değerler düzeni olmasını da zedelemektedir. Devrik Irak Diktatörü sonrasında demokrasi ve insan haklarına dayanan bir düzen inşaa edilmesi yolunda ilerlendiğinden bahsedilirken, utanç verici tabloların ortaya çıkması, bölge halklarının gözünde sadece ABD'yi veya İngiltere'yi yargılayan bir sürecin belirmesine değil, aynı zamanda demokrasi ve insan hakları gibi değerlerin de olumsuzlanmasına yol açmaktadır. Tarihsel olarak Batılıların demokrasi ve insan haklarından bahsettiği her durumun, kendi çıkarları ve barışları için riskler taşıyan gelişmeleri işaret ettiğini düşünen bölge halkları, demokrasi ve insan hakları gibi değerlerin gölgesinde sistematik işkence yapıldığını gördüler. Üstelik bu işkence uygulaması karşısında vicdanları tatmin edecek açıklamalar bile yapılmıyor. Asıl tehlike budur... Dünyanın Doğusu'nun demokrasi ve insan haklarını birer "değer" değil, kendilerine zarar veren siyasetlerin perdesi gibi algılanmaya ötelenmesidir. Bu kalıcı bir bilinç durumu haline gelirse, dünyanın değerden boşandığı bir kaosa adım atmış olacağız... Bunun önüne geçilmesi dünyanın geleceği açısından çok önemlidir. "Suç", süratle "ceza"sını bulmalıdır. Tüm insanlık değerleri adına fiili bir özür ortaya çıkmalıdır. Sorun ABD'nin Iraklılardan özür dilemesi ile sınırlı de- ğildir. İnsan hakları ve hukuk adına, dünyanın vicdanına hitap edilmelidir... Huntington, Dostoyevski'yi ikna etmek zorundadır...
|