| |
|
|
Anayasa Mahkemesi ve bundan sonrası!
42'inci yıl
Dün Anayasa Mahkemesi'nin 42'nci kuruluş yıldönümüydü. 1961 Anayasası ile sosyo-politik ya- şamımıza giren Anayasa Mahkemesi, "Hukukun Üstünlüğü" ilkesini, adalet sistemimize sokmuştur. Ancak burası Türkiye... Biliyoruz ki, demokrasinin rafa kaldırıldığı, yasama organının ve siyasi partilerin kapatıldığı, anayasaların lağvedildiği askeri dönemlerde de, "Anayasa Mahkemesi"nin görevini sağ ve salim olarak sürdürmesi, Türkiye'ye özgü bir olgudur. "Hukukun Üstünlüğü" yerine "Üstünlerin Hukuku"nu Anayasa Mahkemesi'nin "Geçiş Dönemleri"nde temsil etmesi de, kutlanan 42'nci yılda hatırlanmalıdır. Veya, siyasi partilerin yaşatılmasından çok kapatılmaları faaliyetinin üst yargı tarafından öncelikli görev olarak algılanması, geçmiş 42 yılı değerlendirenler tarafından, yeniden yorumlanmalıdır. Anayasa mahkemeleri, sadece mevcut yasaları uygulamazlar. İçtihatları ile, yasa yapımcılarına ufuk açarlar, yol gösterirler. Türkiye'nin içinde bulunduğu ve "Kopenhag Kriterleri"ne uyum çabalarının ağırlık taşıdığı bu yeni dönemin Anayasa Mahkemesi'ne, eskisinden farklı görevler düşüyor. Bu dönemde, Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesi'nden alınması çalışmalarına, Anayasa Mahkemesi de, katkıda bulunmalıdır. Anayasa Mahkemesi hakimlerine "67 Yaş Emekliliği" gibi istisnai imtiyazların tanınması ve böylece tüm adalet mekanizmasının dengelerinin bozulması, gündeme getirilmemelidir. Anayasa Mahkemesi, herkesten önce Anayasa'ya uymalı ve mesela gerekçesi yazılmadan, mahkeme kararları açıklanmamalıdır. Anayasa Mahkemesi, insan hak ve hürriyetlerinin, özgürlükçü düşüncenin ve devletle bireyin eşitliğinin, güçlendirilip, ufkunun açılacağı içtihatları, Türk hukuk sistemine kararlı biçimde yerleştirmelidir.
|