Yolumuz açık
Türkiye yolunu 200 sene önce çizmiş ve bu hedef şimdi çok yakına gelmiş bulunmaktadır. Önümüzdeki 10 ay, Türkiye'nin yolunu kesmek, çağdaşlaşma yoluna taş koymak isteyenlerle, ülkeyi Avrupa Birliği'ne sokmak isteyenler arasında geçecek kıyasıya bir mücadeleye tanıklık edecektir.
Türkiye yıllarca "Nasıl olsa bizi Avrupa Birliği'ne almazlar" diyen bir güç odağının oyuncağı olageldi. Ülkedeki her türlü demokratikleşme çabasını Avrupa Birliği'ne girme mücadelesi olarak görmek isteyen bu grup, "Ulusal birlik, dış düşman, parçalanma tehlikesi" diyerek her türlü gelişim ve değişimin önünde durdu. Bu grup öylesine güçlüydü ki, her türlü yenilenme çabası, içeriği tartışılmadan "vatana ihanet"le bir tutulup tu kaka edildi. Bu arada Türkiye zaman ve itibar kaybetti ama bu grup kendi güç durumunu koruduğu sürece bunu fazla dert etmedi. Ancak dünya hızla değişiyordu. Soğuk Savaş'ın sonunun bu coğrafyadaki etkilerini doğru okuyamayan bu kesim, başta Kıbrıs olmak üzere her şeyin eskisi gibi sürebileceği kanısına vardı.
Türkiye'ye düşen rol Ortadoğu'daki muhtemel gelişmeleri değerlendiremedi, Türkiye'yi Yeni Dünya düzeninin dışında tutabileceğini sandı. Oysa Kafkaslar'dan Balkanlar'a, oradan Ortadoğu'ya uzanan bu coğrafyadaki reformlar, açılımlar için Türkiye kilit ülke konumundaydı. Suriye'den İran'a, Irak'tan Ermenistan'a kadar bu bölgenin dünya düzeninin bir parçası haline gelmesinde "Demokratik, laik bir Türkiye'ye" düşen rolü bu kesim okuyamadı, okumak istemedi. Parçalı siyaset, siyasetçilerin ülke çıkarından çok kendi kişisel çıkarlarını düşünmeleri, bu grubun işine geldi. Türkiye, sistemini yenileyemeyen, Kıbrıs'ı çözemeyen, krizden krize sürüklenen bir ülke olarak coğrafyasının sorunlu bir ülkesi olarak ün yaptı. Seçim sonucu ortaya çıkan tablo ve AK Parti kadrolarının iktidarda tecrübe kazanması bu durumu değiştirdi. İktidarın kararlı tutumu, Amerika ve Avrupa'nın açık desteği sayesinde 40 yıllık Kıbrıs sorunu çözülme noktasına geldi. Üstelik bu çözümü gündeme getiren, çözüme öncülük eden Ankara oldu. Bu tavır, birinci tezkere sırasında Türkiye'ye bakışı önemli ölçüde değişen Avrupa Birliği'nin elindeki son kozun da alınmasını sağladı. Elbette, Türkiye'nin insan hakları konusunda alması gereken çok yol var. Elbette Türkiye'nin ekonomi alanında da alması gereken çok yol var.
İş, merkezi iradede Ancak bütün bunlar halkın daha iyi bir yaşam arzulamasına ve siyasi iktidarın da bu özlemi gidermek için gerekli adımları atmasına engel değil. Kıbrıs sorununun çözümü, kamu yönetiminin çağdaş bir niteliğe kavuşması, işkencenin kimsenin yanına kazanç kalmaması, Türkiye'ye daha fazla yabancı sermaye gelmesi hep bu ülke halkının yararına olan şeyler. Bütün bunlar kendiliğinden gerçekleşecek olaylar da değil. Bunun için bir merkezi irade de gerek. Türkiye son dönemde bu iradeyi göstermiştir. Bunun meyvelerini de mutlaka alacaktır. Brüksel'den gelen haberler bunun önemli bir göstergesidir ancak hep söylediğimiz gibi, Avrupa Birliği bizim için tek amaç değildir. Asıl amaç bu ülke insanının çağdaş ülke insanının elindeki olanaklara sahip olması, Türkiye'nin dünya sahnesinde güçlü bir ülke olarak hak ettiği yeri almasıdır. Türkiye yolunu 200 sene önce çizmiş ve bu hedef şimdi çok yakına gelmiş bulunmaktadır. Önümüzdeki 10 ay, Türkiye'nin yolunu kesmek, çağdaşlaşma yoluna taş koymak isteyenlerle, ülkeyi Avrupa Birliği'ne sokmak isteyenler arasında geçecek kıyasıya bir mücadeleye tanıklık edecektir. Çağdaş uygarlık yanlısı güçlerin yola döşenecek mayınlara basmaması, bildiği yolda devam etmesi, hem Türkiye'nin iç korkularını yenmesini sağlayacak, hem de 2005'e müthiş bir coşkuyla girmesinin garantisi olacaktır.
|