Kahramanlar adaleti gerçekleri karartıyor
“Biz artık kahramana dayalı linç ortamlarına çanak tutmayacak ve bununla mücadele içinde olacağız”
Adaletin siyasallaşması ülkeyi felaketlere götürecek kadar büyük tehlikeler içerir. En büyük tehlike de kimi kamu görevlilerinin işe kahraman olmak için elkoyup insanların yaşamını karartmasıdır
Avrupa Birliği kapısını çalan ve 2004'te bir müzakere tarihi almaya çalışan Türkiye'nin önündeki en önemli sınavlardan biri, adaletin siyasallaşmasını önlemek olmalıdır. Her ülkenin hukuk sistemi siyasidir, ancak adalet sisteminin siyasallaşması onu felaketlere götürecek kadar büyük tehlike taşır.
SİYASALLAŞAN ADALET Türkiye yakın geçmişinde bu tehlikeyi çok yakından yaşadı. Kolluk güçleri pervasızca siyasileri tehdit edebildi. Aynı tehdidi AK Parti yöneticileri çok yakından yaşadı. Bu partinin başkanı ve ileri gelenlerini yıpratmak için siyaset, bürokrasi ve medya (maalesef o dönemdeki SABAH gazetesinin yönetimi ve yayınları dahil) işbirliğiyle adaletin nasıl siyasallaştırıldığını ve yargısız infazlar yapıldığını en iyi kendileri bilir.
Böyle dönemlerin en büyük tehlikesi, hukukun asırlar boyunca oluşturulmuş kural ve ilkelerinden sapılması, bazı kamu görevlilerinin "kahraman" olmak amacıyla hedefinden saptırılmış soruşturmalarla insanlara yaşamı cehennem etmesidir.
İki yıl önce yaşananlar unutulmamalıdır. Bu dönemde bazı bakanlıkların kapısına cemseler dayanmıştı. Bunun tek nedeni vardı; dönemin iktidarının aynı hukuksuzlukların daha önce kendi rakiplerine uygulanmasına göz yumması. Dönemin iktidarı veya bu iktidarın kimi unsurları hukuk dışı yollarla rakiplerini sindirme yolunu seçince Türkiye'de tehlikeli bir dönemin yolunu açtı.
Bu yolda, bumerang dönüp sonunda onları da vurdu. Öyle bir kaos ortamı yaratıldı ki kimin suçlu kimin masum olduğu anlaşılamaz hale geldi. İnsanlar peş peşe gözaltına alınıp adil bir yargılama hakkı verilmeden medya aracılığıyla mahkum edilip aşağılandı. Tekrar vurguluyoruz; bu ülkenin yasaların üstüne çıkarak adaleti gerçekleştireceğini ileri süren "kahramanlar"a ihtiyacı yok. İstenen ve ihtiyacımız olan adalet, sadece ve sadece hukuksal adalettir.
HUKUK İHLALİNE HAYIR Hukuksal adalet ancak yasalara ve hukukun genel ilkelerine uyularak gerçekleştirilen süreçler sonunda ortaya çıkabilir. Hukuksal adaleti tehlikeye atarak yasal süreçleri aşmaya çalışan, insanları önce kendi beyinlerinde mahkum eden süper kahramanlar ülkenin geleceğini karartır.
Yolsuzluklarla yasal çerçeve içinde mücadele edilmesi bir zorunluluktur. Ancak "Yolsuzlukla mücadele ediyoruz" görüntüsü ve bahanesi altında, siyasi ve kişisel saiklerle hukukun üstüne çıkma hakkı ve imtiyazı talep eden kamu görevlilerine izin veremeyiz. Çünkü biz "Herhangi bir yerde herhangi bir kişiye hak ve hukuk ihlali yapılmasına göz yummanın herkese karşı ve her yerde hukuk ihlali yapılması" anlamına gelebileceğini çok iyi biliyoruz. Yine biliyoruz ki, herkesin karalandığı bir ortamdan ancak gerçekten karanlık işler yapanlar çıkar sağlayabilir.
BİZ LİNÇ YAPMAYACAĞIZ Herkese yolsuzluk iftirası atmak toplumda bilinç kararmasına yol açacağından toplum gerçek yolsuzluklara karşı gerekli duyarlılığını yitirir. Biz kahramanlar sisteminin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz.
Onun için hukuksal adaleti tutmaya devam edeceğiz. Tarihten bir örnek vermek gerekirse, biz ülkede oluşturulan linç ortamından istifade ederek veya bu ortama uyarak Dreyfus'un idamını isteyen gazetecilerden olmayacağız. Biz, linç ortamına rağmen Gerçek yürüyor" diyebilen ve Dreyfus'a adalet talep eden gazetecilerden Emile Zola'ları örnek alacağız.
Bu bizim Türkiye'ye, çocuklarımıza borcumuzdur. Türkiye, Avrupa Birliği'ne sadece stratejik önemi, nüfus büyüklüğü nedeniyle değil, ahlaki tavrı, inançları, tutarlılığı sayesinde de girebilmelidir. Kimilerinin canını sıkma pahasına bu yoldan geri adım atmayacağız.
|