Hangi parti değil, hangi siyaset kazandı?
BÜRGENSTOCK - Her seçim değişimdir. Seçimlerin yapılma sebebi sadece siyasi aktörler arasında görev değişikliği yapılmasıyla sınırlı değildir. Seçimler, birbirinin benzeri politikaları uygulayan siyasetçilerin sırayla iktidar görevini üstlenmesi için yapılmaz. Seçimler, siyasetlerin "değiştirilmesini" ya da "güçlendirilmesini" sağlayan zeminlerdir. Demokratik siyaset içinde seçim yapmanın mantığı budur. Çok uzun zamandan beri Türk siyasal hayatında seçimlerin bu mantığa uygunluğu konusunda kırılganlıklar vardı. Belli zamanlarda seçimlerin sonuçları sadece siyasi aktörlerin ve onların taşıdıkları ideolojik söylemlerin yarışı temelinde oluşuyordu. Çeşitli ideolojilerle ve toplumsal mühendislik projeleriyle özdeşleşmiş liderlerin sanki sırayla görev değişimine indirgenmişti seçimler.
*** Bunu izleyen zamanlarda ise, toplumsal mühendislik biçimleri arasındaki yarışın dozu kısmen azalınca, seçimler "tepkisellik" temelinde şekillenmeye başladı. Kimin ya da hangi siyasi tutumun iş başına geleceğine göre değil, kimin ve hangi siyasi tutumun "cezalandırılacağına" ya da "tasfiye" edileceğine göre oluştu seçmen dinamikleri. Her iki çizgi de aslında siyasal alanı "daraltan" ve demokratik siyaseti "cılızlaştıran" etkiler doğurdu uzun vadede. Siyaset bir toplumsal faaliyet olmaktan uzaklaştı. Siyaseti tanımlayan iki kesit ortaya çıktı. Birincisi belli bir toplumsal mühendislik projesi temelinde belirginleşen ve "siyasi cemaat" gibi hareket eden parti yapılarıydı. Diğeri ise hiçbir "siyasi fikir"le teması olmayan, sadece imajlarla kendini toplumsallaştıran ve rant dağıtma dinamiği ile çalışan "siyasi şirket" iskeletli partilerdi. Demokratik siyasetin "fikir" kısmını ideolojik kalıplar içinde kısırlaştıran, kitle partisi mantığını ise "pop siyaset" içinde sulandıran bu iki refleks, 3 Kasım seçimlerinde seçmen tarafından "tasfiye" edildi.
*** 3 Kasım'da ortaya çıkan seçmen dinamiği, yukarıdaki her iki reflekse de yol vermeyen bir tutum içinde gerçekleşti. Siyasi alanı daraltan tutumları sahneden uzaklaştırmak ve siyasi alanı genişletmek üzere çalıştı. Seçmenin, siyasi alanın genişlemesine dönük olarak siyasete güç aktarması, demokrasi ile sağlıklı bağ kurulmasını istemesi demekti. Toplumsal merkez, demokratik siyaseti kısırlaştıran "eski siyasi akıl" yerine çeşitli alanlarda dinamik yaklaşımları temsil eden bir "yeni siyasi akıl" ekseninde dizayn etti siyasi alanı. 3 Kasım'da ortaya çıkan tabloyu toplumsal merkezin talebi olarak değerlendirmeyenler, sonuçları seçmenin "tepkiselliğinin" ürünü olarak kabul etti. Seçmen dinamiğinin hâlâ siyasi aktörler arasında görev değişikliği ile sınırlı bir şekilde işlediğini düşünenler, 3 Kasım tablosunu "tepki oyları" ile izah ettiler. Son seçimler ise seçmen dinamiğinin tepki oyları ile izah edilemeyecek kadar bilinçli ilerlediğini göstermektedir. Seçmen, iktidarı güçlendirmeye devam etmiş, muhalefeti ise -muhalefet olmanın avantajlarını elinde tutmasına rağmen- zayıflatmıştır. Çünkü seçmen, iktidarın izlediği reform süreci ile siyasi alanı genişleten ve demokratik siyaseti dirileştiren siyasi tutumuna desteğini sürdürmüş, buna karşılık statik siyaset tarzına destek vermeyen çizgisinde kararlılık göstermiştir. Ortaya çıkan tablo, öncelikle -partilere indirgenmeden- "demokratik siyaset"in başarısı, "siyasetsiz siyaset"in başarısızlığı olarak değerlendirilmelidir...
|