Meşruiyetin güvenliği
LOS ANGELES
Güvenliği sağlamak üzere üretilen araçların en ciddi gelişme gösterdiği bir zaman diliminde, güvenliğin ne anlama geldiği ve gerçekten nasıl korunacağı konusunda ciddi kafa karışıklıkları var. Klasik tanımına göre NATO 'ABD'yi Avrupa'nın içinde, Almanya'yı yerinde ve Sovyetler'i dışarıda tutmak üzere' kurulmuştu. NATO'nun bu tanımı bile güvenlik algısını -bugün için çok dar ve hatta anlamsız olan- bu kapsamda şekillendiren ve diğer güvenlik pratiklerini buna göre geliştiren bir etki yaratmıştır. Bu güvenlik algısı, meşru devletleri esas kabul eden, bunun karşısında gayrı meşru devletleri varsayan ve bu temelde de güvenlik pratiklerini yönlendiren bir içeriğe sahipti. 'Meşru devlet' kategorisi ise zengin ve güçlü devletleri ve bunların çıkarlarının yörüngesi olan diğerlerini ifade etmekteydi. Bu devletlerin çıkarlarını bire bir ilgilendirmeyen ama gayrı meşru bir uluslar arası faaliyet içinde de görülmeyen devletlerin güvenliği ise son derece kırılgandı(r). Bu 'kırılganlık' dünya sistemi içinde pek çok halkın kendini güvensiz hissetmesine yol açmıştır. Batı coğrafyasının dışındaki halklar, herhangi bir Batılı ülkenin doğrudan çıkarını temsil etmedikleri durumlarda kendi kaderlerinin sürekli risk altında olduğu hissiyle yaşamışlardır. Bu da dünya üzerindeki güvenlik algısına ve bunun gölgesinde kurulan güvenlik pratiklerine dönük bir tepkinin doğmasına yol açmıştır. 'Yeni terör', klasik terörden farklı olarak bu güvenlik algısını istikrarsızlaştırmayı hedef almıştır. Klasik terör, çeşitli devletlerin desteği altında başka devletlerin çıkarlarını tehdit ederken, yeni terör dünya üzerindeki güvenlik algısını kırılganlaştırmaya çalışmaktadır. Artık karşımızda devletleri/kurumları tehdit eden bir terör yok, bu kurumların arkasındaki felsefeyi tehdit eden bir terör var... * * * 'Yeni terör'ü boşa çıkarmak için sadece kurumlar düzeyinde bir mücadele yeterli değil. Terörün kurumların arkasındaki felsefenin eksikliklerinden ve 'uluslar arası düzen'in dünyanın yeni dinamiklerini kavramadaki yetersizliklerinden yararlanan zeminiyle mücadele etmek gerekmektedir. Bu da sadece zengin ve güçlü ülkelerin güvenliği anlamına gelen 'güvenlik felsefesi'ni yeniden ele almayı gerektirmektedir. Özellikle Büyük Ortadoğu coğrafyasına mensup halklar, kendi güvenliklerinin, zengin ve güçlü ülkelerin güvenliğinin salt bir 'alt unsuru' gibi kurgulanmasına tepkilidirler. Bu nedenle dünya üzerindeki 'güvenlik pratikleri' ile çatışma içinde olan odaklar, bu bölgeleri istismar ederek kendilerine zemin ve imkan yaratmaktadırlar. 'Yeni terör'le doğru bir şekilde mücadele etmek için bu analizi başlangıç noktası yapmak gerekiyor... Aksi halde terörün sadece sonuçları ile uğraşılır ve bu da artık 'siber-terör' çağında işe yaraması zayıf olan bir mücadele yöntemidir. Doğru bir mücadele geliştirmek için öncelikle 'terörün kökenleri'ni hedeflemek ve dünya üzerinde 'yeni ve derinleşmiş bir güvenlik felsefesi' oluşturmak gerekiyor. Bu güvenlik felsefesi, 'güç' ve 'büyüklük' esasına göre değil, 'meşruiyet' esasına göre çalışmak zorundadır. Bugün artık güvenliği sadece belli ülkelerin güvenliği olarak tanımlayan klasik anlayışın dışına çıkmak ve yeni bir 'meşruiyet' zemininde kurmak dünyanın geleceğinin en önemli adımıdır. Aksi halde Batılı ülkelerin adına 'güvenlik' dediği şeyin içerdiği anlayış ve pratikler dünyanın geri kalan ülkeleri açısından meşruiyeti tartışılır bir dizi unsuru ifade edecektir. Bundan terörün kazanç elde etmemesi de mümkün değildir. 'Güvenlik' kavramını değerlerle ve meşruiyetin kılcal damarlarıyla buluşturmanın zamanı gelmiştir... Güvenlik, gücün değil "meşruiyet"in güvenliği olduğu sürece "ortak bir değer" olacaktır.
|