Merkezi ele geçirmek mi, merkezi inşa etmek mi? (2)
Seçmen tercihinin ağırlıklı bir şekilde tek bir partiye doğru akması, siyasal alanın tek parti rengiyle donanması anlamına mı geliyor, bunun sakıncaları nelerdir, sorusu bu ara tartışmaların ana eksenini oluşturuyor. Bu soruyu ve sorunun içerdiği kaygıyı konuşurken siyasete dair temel bilgileri dikkate alarak değerlendirme yapmak gerekmektedir... Siyaset, "toplumsal merkez"le "siyasal merkez" arasındaki iletişim temelinde gerçekleşir. Siyasetin görevi, toplumsal merkezin taleplerini, demokratik düzenin kuralları çerçevesinde siyasal merkezde "temsil"e dönüştürmektir. Toplumsal merkezi dışlayarak siyaset olmaz, toplumsal taleplerin dikkate alınmaması siyasetin doğasına aykırıdır. Demokrasinin temeli de budur; siyaset yoksa demokrasi olmaz, siyaset ne kadar güçlüyse, demokratik düzen de o kadar "diri" olur... "Siyasal yarış", farklı siyasal arayışların rekabetine dayanır. Buna karşılık "siyaset" ve "siyasetsizleşme" arasında bir yarıştan söz edilemez.
*** Bugün seçmen tercihinin tek bir partiye doğru akması şeklinde yapılan değerlendirme sadece "sayısal" bir indirgemecilik temelinde kaldığı zaman çok şey ifade etmiyor. Seçmen tercihinin "sayısal" olduğu kadar "siyasal" analizi de yapılırsa, tartışmanın doğru bir zemine yerleşmesi mümkün olur. 3 Kasım seçimlerinde seçmenler tercihlerini "siyasetsizleşme"yi temsil eden partilerin zihniyetine karşı "siyaset"i temsil eden yeni siyaset anlayışı yönünde inşa etmişlerdir. Siyasetsizleşme çeşitli unsurlardan oluşmaktaydı... Toplumsal merkezi dikkate almayan sadece siyasi partilerin iç gündemlerine ve iktidar arayışlarına kilitlenmiş bir siyasal zihniyet bunun ilk ayağını oluşturmaktaydı. Bu siyasi zihniyet, toplumu esas almak yerine iktidar arayışlarının kuralsızlığını esas almaktaydı. Bunun ikinci ayağında gerçek ve tüm toplumsal kesimler yararına bir refah üretimi yerine, rant dağıtımına endeksli bir ekonomi zihniyeti vardı. Gerçek bir piyasa ekonomisi yerine, bunun değerlerinden ve derinliğinden yoksun sanal bir piyasacılık, rant dağıtmanın iskeletini oluşturuyordu. Öte yandan bu zihniyet "siyasi değer" kavramından yoksundu... Ne yerli değerleri, ne de evrensel değerleri yerine oturtabiliyor, bunların siyaset üretimi için ne ifade etmesi gerektiği konusunda hiçbir etkinlik yaratamıyordu... İşte 3 Kasım'da bu "siyasetsiz siyaset" tasfiye edildi ve halk tarafından "siyaset"e güç aktarıldı.
*** Bugün ise, ciddi ve sağlam bir muhalefetin değerlendirmelerine ihtiyaç varken, muhalefet, iktidar karşısında farklı siyasetler üretmek yerine "siyasetsizleşme"ye yaslanıyor. Kıbrıs, AB, sağlıklı bir piyasa ekonomisi gibi konularda ve reform süreciyle ilgili gündemlerde "alternatif" politikalar üreten bir muhalefet değil, tam tersine sadece statükoyu sürdürmeye çalışan eski bir zihniyet var. Üstelik bu ciddi sayıda parti tarafından temsil ediliyor. Bunun karşısında ise toplumsal talepleri dikkate alan, piyasa ekonomisinin değerlerini ve derinliğini kurmaya çalışan, yerli değerleri evrensel kabul görmüş değerlerle buluşturma yönünde siyasallaştıran bir parti var. Böyle olunca da iktidar, iktidar olmanın doğal yıpratıcılığından korunarak gücünü artırırken; muhalefet, muhalefet olmanın avantajlarına rağmen güç kaybediyor. Bu tabloya sadece "sayısal" açıdan bakarsanız, tek bir partinin diğerleri karşısında aşırı güç kazandığı ve bunun sakıncalar doğuracağı şeklinde değerlendirirsiniz. Fakat "gerçek siyaset" açısından bakarsanız, seçmenin tercihini "iyi siyaset", "sağlıklı işleyen demokrasi", "değişim" ve "sağlıklı bir piyasa ekonomisi" yönünde kullandığı sonucuna varırsınız. Bunun siyasetin güç kazanmasına, demokrasinin derinleşmesine ve toplumsal refahın artmasına katkısı olacağı gibi, toplumsal taleplere sırt dönerek muhalefet yapan partilerin kalitelerinin artmasına dönük gelişmeleri tetikleyeceği de açıktır. Seçmenin bu tercihi, "merkezin tek bir parti tarafından ele geçirilmesi"ni değil, tam tersine toplumsal merkezle siyasal merkez arasındaki iletişimin artarak devam etmesine destek vererek, "demokratik merkez"in güçlenmesini sağlamaktadır. Seçmen, tercihini "iyi siyaset" yönünde yapmaya devam etmektedir ve kuşkusuz bu tüm siyasi partilerin tabanları ve "iyi siyaset" üretmek isteyen değişik siyasi kadrolar için de yol göstericidir... Konuya devam edeceğiz...
|