| |
Can Tanyeli ya da Tulipomania
OL rivayet ederler ki; bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmüş. Alev alan yaprak o haliyle donup kalmış, laleye dönüşmüş. Göbeğindeki siyahlık da, yıldırım düşmesinden kalan yanık iziymiş. Ol rivayet ederler ki; lale kelimesinin Osmanlıca yazılışında, harflerin sıraları değiştirildiğinde "Allah" ve "hilal" çıkması laleyi kutsal kılmıştır halk indinde... Ol rivayet ederler ki; 16 YY'da Lale Deliliği (Tulipomania) denen bir dönemi, dört nala kalkmış kısrak süratinde yaşamıştır Osmanoğulları. Sofralarda en zengin yemekler, koleksiyonlardaki en nadide parçalar lale soğanları olmuş he he heey!... Genç ölümler Ve yine ol rivayet ederler ki; Emniyet Müdürü Cerrah Bey emir buyurmuş: "Burçin Bircan'ı 1 ay tefrika yaptılar. Bunu bari basına sızdırmayın..." demiş... Mümkün mü müdürüm?.. Tez duyulur acı haberler. İstanbul'un göbeğinde, binlerle üniversiteli genç, uyuşturucu pençesinde kan revan yaşarken; belki sağır kulaklar, kör gözler görmez ama, genç ölümlerinden ille de haberi olur habercilerin... Cebinde iki gram Sabah okula giden çocuklar görmüş cesedini... Beşiktaş Serencebey Parkı'nda, kırağı çalığı çimenlerin orta yerinde, kıpırtısız yatarken görmüşler onu. Feryat figân koşup, park bekçisine haber etmişler... Sonra polisler gelmiş. Sonra gazeteciler, kameralar, ambulanslar... Sirenlere, olay yeri incelemelere, sedyelere, ceset torbalarına kesmiş park yeri... Kim öle kim kala? Cebinde 2 gram da eroin bulunmuş genç ölünün. Kimliğinde Adı: Can, Soyadı: Tanyeli, Ana adı: Eda, Baba adı: Yavuz, Doğumu: 1978 yazıyormuş... Ve bir de öğrenci kimliği. Hani o; Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Duysal Söz Sanatları Tasarım Bölümü 4. sınıf yazan öğrenci "şebeke"si yani... Akşama doğru resmini gördüm ölen gencin. Görür görmez de tanıdım yüzünü. Kulak celladı diye takıldığım elektronik müziğe tutkun asistanlarımın, sürükleyerek götürdüğü 2-3 konserde sahne performansını izlemiştim Can Tanyeli'nin.. Buradasın ya!.. Bi keresinde, program arası koridorda rastlaştığımızda küçümen cümleler kurmuştuk birbirimize... - İyisiniz ha evlat!.. - (gülümseyerek) Sen de öyle... - Meydan sizin bu gece. Ben ne yaptım ki? - Geldin ya, buradasın ya!.. Ses renginden "ne işin var burada?" sinsiliği değil, "âlem adamsın. Buradan da çıktın" sıcaklığı sezip, sevmiştim onu... Neyin aşırı dozu?.. 'Aşırı doz eroinden ölmüş' diye kayıt düşülen bir 'ex' özne olarak yatıyor şimdi Adli Tıp Morgu'nda. Geriye muamma koleksiyonları, hoyrat ve rende misali anıları, yaşanmışlıkları bırakmış, çekmiş gitmiş Can kardeş... Over dozdan uyuşturucu ölümlerine aşırı doz aymazlığı içinde kilitlendiğimiz bir dönem yaşıyoruz ey ahali. Bu taze yaşamların, ölüme açılan yollara koşmak için nelerle tetiklendiğini hiiiç düşünmeden, içi mal dolu bir şırıngayı tek tetikçi ilan etmenin sersem keşşaflığına rızalıyız hepimiz. Hadi be!.. Haşin ve kötücül damlalarla, sanki de ahmak ıslatan yağmurları üstümüze yağar dururken, hassas ve sıra dışı ruhların bu iklime nasıl dirençsiz, nasıl kırılgan olduğunu hayal bile edemiyoruz. Can'ın, Canlar'ın canları yitip yitip giderken, canımızın çektiği en tembel işi en pespaye gerekçeleri sıralıyoruz art arda: "Eee... Şeeey!.. Aile içi huzursuzluk, arkadaş ortamı! kişilik zâfiyeti!.." Ve o zaman; benden de bize kocca bir "haddi leen!.." Lale deliliği Çocuk şairmiş bir de bak!.. Kitap çıkarıp, Lale Deliliği koymuş adını. Ön yargıların yakınsak merceğini donanmış büyüteçleriyle, şiirlerden dize araklayanlar; "Zaten filanca şiirinde ölümden bahsetmiş. Eh besbelli ki belliymiş sonu" ahkâmlarının soysuz hafiyeliğini gevişliyor sütunlarda. Sevsinler onları, bayılırım zeki adamlara... Yav; şu gayretkeşliği bıraksak da, Lâle Deliliği dediği şey; Can çocuğun iç bükey aynalarında asıl neye, nasıl denk düşüyor, anlamaya çalışsak ya... "Cam miğfer"li baş Her nevi "sıfatlandırmayı", her nevi "leb demeden anlamayı" bu genç ölünün manevi şahsında reddediyorum. Haddim mi değil mi bilmiyorum ama, ne ortamı, ne ana babayı, ne arkadaşları, ne şırıngaları suçlu filan bulmuyorum kendi payıma. Tek zanlı, tek sanık, tek hükümlü, tek mahkbizzat Can Tanyeli'dir bu olayda. Suçu büyüktür. Suçu; aşağılık düzenlere boyun eğmemek, rezillik trenine bilet istememek, dişlilerde ezilmemek, bu kepaze sağanaklarda "cam miğfer"le baş örtmek ve özeleştirinin en uç, en rafine, en cesurca kararını kendi kendine vermek... Mutlu ol Can... Ruhun Tanyelleriyle sarmaş dolaş, özgürce ve gönlünce uçuşsun gökyüzlerinde. Bundan böyle mutlu ol kardeşim...
|