| |
|
|
Sarı sayfalar ve darbukalar
Darbukada sağ el vuruşlarından çıkan sesi "düm", sol elle çıkartılanı da "tek" tabir ederler. Yani çıkardığı ses böylesi basit "düm-tek"lerden oluşan bir çalgıdır darbuka. Bu yüzden çalınması da hayli kolay görünür dışarıdan bakanlara.
Kasnağa vur!.. Ne ki yani? Sandalyeye çöm. Darbukayı sol bacağının üzerine yerleştir. Sol kolunun iç kısmıyla aletin ince beline destek yaparken, bilekten kıvrık sol eline "şıklatma" pozisyonu verip; kasnakla metal çemberin birleşme noktasına vur. Aynı anda, boşta kalmış sağ elini açık tutaraktan, gerilmiş derinin (şimdi hurda röntgen filmi de kullanılıyor) ortasını tokatla dur. Ne var ki bunda marifet gerektirecek?..
Coşturan köpürten ne? Peki gerçekten de öyle midir? Yani böylesi basit midir darbukacı olmak? Aslaaa!.. Asla ve kata değildir... Aksine, zor, pek zor bir zanaattır darbukacılık.
İster üç parça sazdan oluşan 'aç aç' grubuna, ister 50-60 enstrümanlı kadrolara eşlik etsin; ritmi tutturmak, çalgılar arası ahengi sağlamak, solisti, vokalisti ve dahi seyredeni coşturup köpürtmekten, duygulandırıp ağlatmaya kadar bin yığın görevi vardır darbuka ve darbukacının.
Ahengi tutturmak Solo çekip, tek saz hallerde tıkırdadığında bile, becerirse; dünyanın nefesini kesen bir vedet oryantalin muhteşem suç ortağı da olur, beceremezse; onu sahneye gömen bir mezarcı da.
Numarası ne?.. Bazen aynı saz grubunda birden fazla darbuka bulunur. İş daha da zorlaşır o zaman. Performanstaki gidişatı belirleyen bu çalgının birden fazla oluşu, iki dümenli gemiden farksız da kılabilir ortamı. Ama işi bilmeyenlerin elbette hissetmediği bir "numara" vardır orada. Ana ritmi atan bir baş darbuka ve onu can kulağıyla izleyip ahengi tutturan ustalarıdır oradakiler.
Armatörden Miço'ya Hoş bir gece yaşadık geçenlerde. Sabah'ın ana damarına kan taşıyan Sarı Sayfalar ekibi, gereken ve aranan bu kanları en çabuk ve sıhhatli şekilde veren donörlerine, yani ilancı-reklamcılarına ödül verdi. Bu; genişletilmiş aile toplantısı tadındaki gece, bir sürprizle finallendi. Ellerinde sarı alüminyum darbukalar olan hostesler ve garsonlar salona daldı ansızın. Her masaya, her davetliye birer tane verildi bu darbukalardan. Armatörden süvariye, çarkçı başından miçoya, lüks kamara konuğundan mütevazı yolcusuna kadar Sabah gemisinde kim varsa, elinde bir darbukayla duruyor, bekliyordu salonun ortasında.
Genel ritim meselesi Sonra sahnede zaten saatlerdir yer alan profesyonel darbukacı hafiften ritimler atmaya başladı. Solist, tekrarlamamızı istedi bu ritimleri. Başlangıçta yanlış atılan düm'ler- tek'ler az sonra basit, yumuşak ama ahengi tam bir genel ritme dönüştü. 10 dakika geçmiş geçmemişti ki, salon, tek bir çalgıdan çıkıp sahra hoparlörlerinden gümbürdetilen dev bir perküsyon dinletisi kıvamıyla çağıldamaya başlamıştı.
Yürek beyazı Tekrar etmem gerekir. Sahnedeki profesyonellerden önerilen ritim, basit, yalın, kolay bir ritimdi. Zor olan, yüzlercesi aynı anda çalan darbukaların sanki tek ses kaynağından yankılanıyor gibi olabilmesiydi. Ve işte bunu başardı oradakiler. Gecenin başında yapılan konuşmalar, "Sarı Sayfaları yürek beyazlarına çeviren kadroların uyumlu çalışmasını" anlatan sözler, gecenin sonunda, varılan bu ortak ritim muhteşemliğiyle tencere kapak gibi örtüştü.
Daha güçlü vurun!.. Yani peki biz ne diyorduk yazıya başlarken? Darbuka çalmak kolay gibi görünebilir dışarıdan bakınca. Ama ritmi tutturmak, hele de binlerce darbukanın dandunlandığı mahallerde ansable kurabilmek zor, pek zordur. Tüm sarı tebessümlerimiz bu ritmi tutturanlara olsun. Sağ olun tüm Sarı Sayfalar gönüldaşları. Dilerim hep daha hızlı vurun, daha güçlü ses çıkarın "darbukalarınızdan"...
|