T'imarbank Vakası'na dair
Gerçeği, yalnızca gerçeği arayanların ilaçlık oranda bile zor bulunabildiği bir toplumda, benzerleri içinde benzersiz T'imarbank Vakası ile aslında herkes sınanıyor.. Timar edilen mevduat sahipleri ve devletle beraber, doğrudan ilgili olmayanlar da imtihandan geçiyor. Bu derece karmaşık 'Uzan'tıları olan bir vakanın kahramanları hakkındaki duygu ve düşünceleri bakımından herkese bir 'hesap' gelecek. Amma bu dünyada, amma öbüründe.. Toplum için ise hesapların hesabı olayın teşhisidir. Dünyanın gördüğü en karanlık ve en karmaşık mali vukuat dosyalarından birinin içyüzünü özetlemek, böylece 'Liberal Hortumculuk' çağımızın en parlak Uzman'larını temel karakteristik özellikleriyle teşhis etmek kolay iş değil. Kolay olan, 'düşüş' gününde, işledikleri öne sürülen somut mali cürümler üzerinde durmak ve Uzman'lara vurmak. Yeteri kadar saldıran varken kervanı daha da kalabalıklaştırmamın anlamı yok. Ayrıca, 'zalimin -muhtemel- hakkı'nı gözetmek de, 'mazlumun ahı'nı almamak kadar önemli. Türkiye'de hiçbir zaman bu çapta bir imparatorluğun yaşamadığı böylesi bir çöküşü, sadece 'müstahaklarını buldular' yargısıyla açıklamak, hiç kimseye ibret ve ders kazandırmaz. En azından, yüreğini mutlak nefret ile kirletmeme yönünde mücadelesi olanlar için herhangi bir 'tecrübe' değeri arz etmez. Tutku hafif kalıyor Mazlumun alacağını tahsile çalışırken aşırıya kaçmaktan ve zalime haksızlık etmekten sakınmak da her durumda çetin iştir. Hele bizimki gibi, en dehşet verici yalanını 'Türk adaletine güvenim sonsuzdur' sözüyle kalıplaştırmış bir toplumda hak ile haksızlık, demir ile pas gibidir; çok tez buluşuverirler. Onun için, güncel gözlemci sıfatıyla değil daha çok 'öykücü' gözüyle, ailenin vitrindeki liderini insan olarak temel çizgisiyle teşhis ve tasvire çalışmak bana ilginç bir deney gibi görünüyor. Böyle bir çabada isabet kaydedilirse, söz konusu kişiyi bu aşamaya getiren eylemlerin temelindeki ruhsal yapının oluşturacağı mantığı yakalayabilmek, herhalde en yararlı verilerden birini teşkil eder. Esasen bu çaba bir anlamda yarım kalmış bir iş.. Çünkü bazı televizyon çalışmalarında Uzman'ların en 'krizmatik' olanından esinlenilmiş karakterler üretme deneylerine birinci dereceden katkı yapmış biri olarak mayayı tam tutturamadığımızı biliyorum. Pek çok dizi kahramanımız için "Bu filancadır" dedirtecek kadar başarılı olduk ama "İşte en krizmatik Uzman" diye anılacak bir karakter geliştirmeyi beceremedik. Herhalde bunda bizim eksikliğimiz kadar Uzman'ımızın fazlalığı ve televizyon dizilerinin gerektirdiği kalıpçıl tiplemelerle örtüşmezliği de etkindir. Nice alıntı, nakil ve gözlemden sonra bugün vitrindeki Uzman'ın temel karakter çizgisini tespit konusunda daha deneyimli olduğumu düşünüyorum. Çoklarının sandığı gibi onun kişiliğindeki en baskın özellik 'sınırsız tutku' sahibi oluşu değil.. Bu, elde bir.. Zaten 'ortalama yetenek' ile zirvelerin fethedilebildiği, sözgelimi Bush'un ABD başkanı olabildiği bir çağda böyle bir 'özellik' ile malül ve malum zevatın haddi hesabı yok. Eze eze kazanmak Derin cehline ve muzır kurnazlığı aşamayan zekasına rağmen vitrindeki Uzman'ın kendini layık göremeyeceği herhangi bir 'büyüklük' de yok. Lakin karakterinin en belirgin özelliğini burada bulmuyorum.. Onu benzersiz yapan; mutlaka kazanmak, her zaman kazanmak ve ne bahasına olursa olsun kazanmak saplantısı bakımından sınır tanımazlığı değil.. Hiçbir kayıt tanımadan 'köşe dönmeci' ve 'iş bitirici' olmanın yüceltilip kutsanmaya başlandığı 1980'li yıllardan sonra, böyle davranmayanı zaten adam yerine koymaz hale geldiğimiz için vitrindeki Uzman'ı istisna saymamıza imkan yok. Köşe dönmeci ve iş bitirici türünden daha bol ve kolay kahraman ürettiğimiz kaç alan var? Düğüm daha sivri bir özellikte: Liberal Hortumculuk çağımızın en parlak yıldızlarından olan bu Uzman'ı benzersiz yapan zehirli cevher kanaatimce, 'ne bahasına olursa olsun kazanmak' anlayışından çok ötededir: 'Kazanmak ama mutlaka başkalarına zarar ve hatta acı vererek kazanmak' şehveti.. Onu hemen hemen bütün çalışanlarıyla sorunlu hale getiren, çevresinde çıkar ilişkisinden başka 'sadakat' bağı yaşatmayan, bütün bir 'iş dünyası'nın neredeyse istisnasız olarak nefret edip 'şerrinden Allah'a sığındığı' -rakip değil- müthiş tehlikeli bir hasım yapan bu gemlenemez 'ezerek ve üzerek kazanma' şehvetidir. Acar yıldızımız halk önünde ağlayabildiğine göre artık Tanrı olmadığını fark etmiştir. Dilerim Allah pişmanlık nasip eyler.
|