Sivri kültürle savaş
Karşıt sivrilikler (= ifrat ve tefrit) neredeyse istisnasız hepimizin yakındığı aşırılıklardır. Ama yakınmak kolay da, sakınmak zor. Bu yüzdendir ki, Kıbrıs için sağlanan 'ön uzlaşma'yı bile aceleci ve karşıt sivriliklerle değerlendirmek kural gibidir: Bir taraf bayram havası estirir, bir taraf da -bu ilk adımı bile- vatanı satmak sayar. Gündemim yine Kıbrıs değil. Baskı yapan güç cephesinin iyi niyetinden emin bulunmadığım için şimdiki barış havasını kuşku ile karşılıyor ama aksini temenni ederek tablonun daha belirginleşmesini bekliyorum. Gündemim, en temel zaafımız; karşıt aşırılığa elverişli mizaç sahibi oluşumuz; sivri kültürümüz, sivrici kültürümüz. Bununla mücadeleye bir ömür adansa değer. Bir toplumun siyaset ve kanaat önderlerinin çoğunluğu, her an karşıt sivriliklere yönelebilecek kadar sıcakkanlı mizaca sahip bulunduğu sürece orada 'stratejik' düşünülemez ve davranılamaz. Zaten eğer 'strateji'yi Türkçe olarak tek kelime ile tanımlamak zorunda kalsam 'soğukkanlılık' derim. Bizimki 'ateşli mizaç'tan fazla bir şey. Bu Akdeniz'lilik de değil. Hani öyle bir gen ki, her iklimde aynı sıcak kanı üretiyor. Orta Asya'nın kökünden yola çıkıp Kuzey Afrika ile Batı'nın bir ucuna gidene kadar türlü kavimlerle gen alışverişine girmemize rağmen millet olarak ortalama mizacımızda önemli bir değişim görülmemesi garip.. Aksine devşirdiklerimizi bile çoğunlukla sıcakkanlı yapmışız.
Kimliksizleşme çığırı Türk ne hikmetse 'beyaz' olduğu zaman bile pek soğukkanlılaşamıyor. O yüzden, özellikle Batı'dan bir incir çekirdeği kadar ikram gördüğünde dünyaları kazanmış gibi sevinir. 'Kara Türk' de tersine, İzmir'in imbatını bile kasırga gibi algılamaya teşnedir. Bu yapı yüzünden kendimizi doğru tanıyamıyoruz. Ya aşağılık duygusu içinde kendimizi yeryüzünün en düşük toplumlarından biri olarak görüyor, geçmişimizi utanılacak bir hatıralar çukuru sayıyoruz; ya da yalancı büyüklük duygusu içinde gerçek anlamda gericiliğe saplanıyoruz. Aşağılık duygusu bu boyutta olduğu için 'çağdaşlık' ve 'demokratlık' gibi kavramları, Batı toplumlarının hayatlarındaki anlamından çok daha yüce bir yere çıkarıyor, kutsuyor ve yeni bir kimlik arayışının cevabı yerine koyuyoruz. Oysa ne bu kavramlar bir topluma yeni bir kimlik kazandırabilir, ne de aydını ile kopuk halk kitleleri böyle bir dönüşümü benimseyebilir. Bu boyutta bir aşağılık duygusu içinde toplumu değiştirmeye ve yenilemeye çalışmak, sadece onu kimliksizleştirmeye yarar. Öbür taraftan yalancı büyüklük duygusu ise zihnen ve kalben gericiliği kaçınılmaz kılıyor. Tarihte her şeyini yücelttiğiniz bir milletin bugünkü çocuğu olarak kendinizi hiçlemeniz kaçınılmazdır; çünkü yerlerde sürünmektesiniz. Bu durumu sadece 'kahrolası düşman' edebiyatı ile açıklamak asla vicdanınızı susturamaz. Dolayısıyla bir kurt 'Dün kusursuz idiysek bugün niye başımızı doğrultamıyoruz?' diye içinizi kemirir durur. Demek ki, salt hamasi kimlik vurgusu da bir tür kimliksizleştirme hizmetidir! Neredeyse ısmarlanmış gibi Açıkçası; milli özelliklerini bütünüyle kutsayan bir toplumun yeni nesilleri, gerçek bir övünme içinde olamazlar. Genel gerilemişlik yüzünden kendisini yerkürenin birinci sınıf sakini olarak hissedecek durumda bulunmayan 'milliyetperver kişi'nin övünmesi, aslında köklü bir eksikliğin şüphe ve korkusu içinde tarihin karanlıklarına doğru yapay cesaret ıslıkları ile avunmaktır. Şüphesiz bu sivrici kültürün temelinde 'tahsil edilmiş cehalet' var. Türk toplumunu hiçleyen aşağılık duygusu kurbanı, doğru olarak bilir ki bugün biz bilgi üretme ve buluş gerçekleştirme açısından tarihsiz ülkelerden ileri değiliz.. Ama bu 'bilgili kurban' geçmişte de böyle olduğumuza şartlanmış gibidir; geçmişte sadece İbni Sina ile Farabi'yi yetiştirdiğimizi sanır, en allamesi üç beş tane daha var sayabilir. Yalancı büyüklük duygusunun esiri de, kutsayıp yücelttiği geçmişle ilgili olarak ötekinden daha donanımlı değildir. O da, ne ile dolu olduğunu bilmediği bir hazine ile övünmek üzere eğitilmiştir. İhtişamlı boyutu kadar çürüğü çarığı ile de geçmişini öğrenmeyip sadece şu veya bu dönemin güzel yanlarını ve destanlarını iftihar kaynağı olarak dalgalandıran yalancı büyüklük duygusu kurbanları da, aşağılık duygusuna esir düşmüş nesiller kadar zavallıdır. İşin en çetin yanı da, bugün hala aynı sivrici mizacın adeta özel koruma altında bulunmasıdır. Siyasetten iletişim dünyasına, sanattan spora hemen bütün etkinliklerimiz bu zaafı beslemekte, kimliksizleştirme işine hizmet etmektedir. Ya taparcasına milletini ve devletini seveceksin. Ya da tiksineceksin. Ortası yok.. Bu sivri kültürle savaş için bir ömür harcamaya değer.
|