'Çift süren öküz' siyaseti
Ucuz erdem gösterileri ile hamamın namusunu kurtarma kandırmacalarından pek usandığımız -ve utandığımız- yok. Ne-te-kim; alışılmış kıytırık dürüstlük numaralarından biri olan 'mal beyanı'nda bulunmayı hala marifet sananlarımız var. Hatta buna 'kampanya' diyen kocaman gazetelerimiz bile! - Efendim mal beyanı neden kıytırık dürüstlük numarası olsun? Ya başka ne olabilir ki?! Sanki mal varlığında akıl almaz zamanda akıl almaz değişiklik olan kişilerin yakasına yapışacak bir adalet mekanizmamız var. Ne olacak ki? Adam bugün üç kuruşluk mal beyan eder, görev dönemi sonunda da yüz liralık varlığın hukuken değil fiilen sahibi olabilir. Şimdiye kadar kim hesap ödemiş? Uzangillerin başına gelenlere bakarak bu ülkede haksız kazanç elde edenlerin hesap verebileceği günleri çok yakın sanıyorsak müthiş bir dalaletteyizdir. Evet, bu bile bir şeydir ama lekesiz ve hakiki bir temizlik kadrosu yanında güçlü bir toplum talebi söz konusu ise daha ötesini beklemek mümkündür. Oysa bu vaka bile, akçeli işlerde bir numaralı ilkenin 'hile-i şer'iye' olduğunu tek başına kanıtlamaya kafidir. Hilelerin şahı, muvazaalı devredişler ve sahip oluşlardır. Adamın üzerinde hiçbir varlık görünmez ama Karun ile yarışacak kadar servete sahip bulunabilir, kağıt üzerinde başkasına ait sayısız taşınmaz malın gerçek efendisi de olabilir!
Para tanrı olalı beri Kemal ve Hakan Uzan güya uzaydan bile aranmakta, Cem Uzan ise babasına ve kardeşine isnat edilen suçlarla en küçük bir ilgisi bulunmadığı için (!!!) masum masum dolaşıp siyaset etmektedir. Üstelik aynı Cem Uzan faturasız hat istifi için 'malımı nerede istersem saklarım' diye 'sahip' olduğunu itiraf ettiği halde, babası ve kardeşi ile zerre kadar ilgisi yoktur! Hukuk devletimize kırk bir kere maşallah! Tabii ki şu an Cem Uzan'ın tutuklanmasını istiyor değilim. Aksine, aziz ve leziz halkımızı tanımak bakımından, böyle bir ortamda bıçkın siyasetçimizin ne kadar bitirim oy biriktirebileceğini görmek için can atıyorum. Söylemek istediğim; akçeli işlerde resmi takiplerimizi henüz sadece hukuk adına ve sadece hukuk çerçevesinde, lekesiz-deliksiz bir ahlak şemsiyesi altında yapacak kıvamda olmadığımızdır. Bırakalım siyasi kuruluşları, bürokratları ve işadamlarını; din adına hizmet yürütme davasındaki topluluklar bile henüz akçeli işlerde güvenilir bir erdem çerçevesi çizebilmiş değillerdir. Geleneğindeki 'kul hakkı' duyarlılığını yitirmiş, 'gavurun hakkı daha ağırdır' düşüncesini tersyüz ederek 'kafir düzenden çalma'yı neredeyse ibadet sayan dindarlar üretebilmiş, 'kamu hakkı' kaygısını geliştirememiş bir toplumdan başka türlüsü de beklenemez. Bu yüzdendir ki, din kahramanlığını kimseye bırakmayan herhangi bir cemaatin üst düzey yetkilisi çok rahatlıkla hatta pişkince şöyle diyebilir: - Çift süren öküzün ağzı bağlanmaz! Bunun ne demek olduğu şimdi çok daha kolay anlaşılır. Ancak şahsen gençliğimde ilk defa duyunca kavrayamamış, tuhaf tuhaf bakınmıştım.
Yetimli nutuklara devam! Söz; cemaat adına veya herhangi bir dini kuruluşun inşası için para toplayanlarla ilgili zimmet iddiaları üzerine dile getirilmiştir. - Çift süren öküzün ağzı bağlanmaz! Yiyebilir efendim! Yemez ise nasıl çifti sürebilir! Bu zihniyet hala capcanlıdır. Partilerde genellikle, 'çifti süren öküz benim ise tabii ki ağzı bağlanmaz' kuralı geçerlidir. Çünkü toplumda neyin irtikap, neyin rüşvet, neyin bahşiş, neyin haraç, neyin komisyon; hasılı neyin helal, neyin haram olduğu karışmıştır. Adam; kutsadığı davası için fon oluşturmayı, siyasetin kötü gününde gerekebilir diye yakınlarından birilerini özellikle servet sahibi yapmayı ahlakına ve vicdanına sığdırmak şöyle dursun, akıllılık sayıyor.. Böyle bir toplumda resmi hırsızlığın dönemden döneme çok minicik oranlar halinde azalmaya başlaması bile muazzam bir hayır olacaktır. Gelen gideni aratmaz ise şükretmeliyiz. Bu itibarla, gerçek bir temiz toplum arayışının başladığına inanabilmek için önce, küçük dürüstlük oyunlarını yüceltmemeyi öğrenmeliyiz. Belli ki siyasi kuruluşlarda ve sözde sivil toplum örgütlerinde çift süren öküzün ağzı epey bir süre daha bağlanmayacaktır. Tüyü bitmedik yetimin hakkı henüz öküzün iştahı ve insafı ölçüsünde korunabilecektir.
|